IGUSABDER Sayı 24, Aralık 2024 / IGUSABDER Issue 24, December 2024
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Medical Nutrition Therapy and Intestinal Microbiota in Phenylketonuria(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2024) Doğanay, Derya; Olgun,Sevde NurThe healthy intestinal microbiota has crucial effects, such as protection from pathogenic factors and the development of the immune system. The composition, diversity, and functioning of the microorganisms that make up the microbiota, change at short notice with dietary factors. In this respect, medical nutritional therapies applied in congenital metabolic diseases play a crucial role in shaping the intestinal microbiota. These dietary interventions, with their unique macronutrient and micronutrient compositions, interact with the microbiota, modulate immune responses, and alter the protective integrity of the gut epithelial barrier. In phenylketonuria, the most common amino acid metabolism disorder, it is thought that there may be differences in the microbiota due to the phenylalanine-restricted diet therapy that must be applied throughout life, and studies have been carried out on this subject. Studies have concluded that differences in microbial diversity exist in phenylketonuria patients, although it is not yet known whether it is a result of the disease itself or dietary therapy. This review is intended to examine the medical nutritional therapy administered in phenylketonuria and its effects on the intestinal microbiota.Öğe Giyilebilir Cihazlardan Gelen Sağlık Verilerinin Kimliksizleştirilmesi Yeterince Güvenli mi?(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2024) Durmuş, VeliKişinin sağlığı ve günlük aktiviteleriyle ilgili bilgileri toplamak ve izlemek amacıyla, son yıllarda, gelişen teknoloji ile birlikte giyilebilir cihazların yaygınlaşması, kişisel sağlık verilerinin kolaylıkla izlenmesine ve toplanmasına öncülük etmiştir. Dolayısıyla, kişilere yönelik toplanan bu verilerin oluşturulması ve paylaşılması kolaylaşmıştır. Kişiye ait tanımlayıcı bilgilerin kaldırılarak oluşturulan veri setleri toplum sağlığı araştırmalarında, sağlık politikalarının geliştirilmesinde ve değerlendirilmesinde, ayrıca karşılaştırmalı etkinlik çalışmalarında kullanılabilir. Giyilebilir cihazlardan gelen sağlık verilerinin kimliksizleştirilerek erişilebilir olması ya da bir araştırmada kullanılan bu verilerin kimliklerinin belirsizleştirilerek yayınlanması bireysel düzeyde mahremiyeti korumada önemli bir unsur olarak görülmektedir. Ancak tanımlanmamış sağlık verilerinin yeniden tanımlama riski, veri setinin boyutu ve karmaşıklığı, diğer veri setlerinin veya bilgilerin mevcudiyeti ve yeniden tanımlama tekniklerinin kullanımına bağlı olarak değişmektedir. Bu çalışma ile giyilebilir cihazlar aracılığıyla kolaylıkla elde edilebilen sağlık verilerinin yeniden tanımlama riskine yönelik genel bir bakış sağlanması ve bu veriler anonimleştirilse dahi hangi ölçüde bireysel düzeyde mahremiyet riski oluşturabileceği konusu değerlendirilmektedir. Konuyla ilgili güncel ve özgün çalışmalar dikkatle ve önyargısız bir yaklaşımla sistematik olarak taranmış, elde edilen bulgular sentezlenerek bütüncül bir sonuca ulaşılmıştır. Sonuç olarak, sağlık verilerinin kimliksizleştirilmesi, mahremiyeti korumada önemli bir adım olsa da kesin bir çözüm değildir. Giyilebilir cihazlar aracılığıyla veri toplamak ve paylaşmak yaygın olmasından dolayı, mahremiyeti korumak için yeterli politika ve prosedürlerin oluşturulması yeniden tanımlamayla ilişkili potansiyel riskleri en aza indirebilir.Öğe Pain of Modern Age Text Neck Syndrome: A Traditional Review(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2024) Yüzbaşıoğlu, Ümit; Ekici, Ece; Aytar, AydanText Neck Syndrome (TNS), referred to as the syndrome of the 21st century, is a health problem which has the potential to affect millions globally, particularly children and adolescents. TNS occurs as a result of exposure to neck flexion with prolonged use of smart devices. This review aims to examine the mechanism, assessment and physiotherapy, and rehabilitation approaches used in the treatment of TNS. There are a limited number of studies in the literature regarding the evaluation and treatment of TNS. The evaluation of TNS requires the assessment of several parameters, including the patient's history, pain level, range of motion, and muscle stiffness. A variety of conservative treatment approaches are used for TNS treatment, including physiotherapy, rehabilitation techniques, pharmacological intervention, rest, and patient education. The findings of the studies indicate that physiotherapy and rehabilitation approaches, including neck stabilization, low-load endurance, cervical range of motion, posture-oriented exercises, and stretching techniques, are effective in reducing TNS symptoms. Further studies are needed to establish the optimal treatment of TNS.Öğe Does Perinatal Period Pelvic Floor Muscle Exercises Affect Urinary Incontinence? A Systematic Review and Meta-Analysis of Randomized Controlled Trials(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2024) Yıldız Karaahmet, Aysu; Bilgiç, Fatma Şule; Ekmez, MuratAim: Pelvic floor dysfunction (PFD) consists of urinary incontinence (UI), anal incontinence, pelvic organ prolapses, and sexual dysfunction. This study aimed to conduct a systematic compilation and meta-analysis of randomized controlled studies examining urinary incontinence symptom severity and quality of life of pelvic floor muscle exercises performed on women during pregnancy, birth, and postpartum period. Method: Databases, including PubMed, Cochrane Library, and Web of Science, were scanned using MeSHbased keywords. Only randomized controlled trials (RCT) were included. The data were analyzed using the Review Manager computer program (Version 5.3). Results: Pooled standardized differences in incontinence mean (SMD) between pre-intervention groups were -0.09 (95% CI: [-0.018, -0.00], p=0.04). Initially, the exercise group had lower average scores in UDI6 (mean difference (MD) =-3.32 [-4.61-2.03], p<0.00001). MD was higher after exercise (MD = -2.85 [-3.10 -2.61], p<0.00001). There was little evidence of a difference in quality of life between the intervention and control groups as measured by ICIQ-SF. Initially, the exercise group had lower average scores on ICIQ-SF (MD = -0.07 [-0.21-0.08], p=0.37). MD was higher after exercise (MD = -0.06 [-0.16-0.04], p=0.45, but there was no statistically significant difference. Conclusion: Evidence has shown an effect of pelvic floor muscle training on urinary incontinence and quality of life in the postpartum period in primiparous women. However, high-quality randomized controlled studies are needed.Öğe Üniversite Öğrencilerinin Diyetle İleri Glikasyon Son Ürünleri (dAGE) Alımlarının Vücut Kompozisyonu ile İlişkisi(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2024) Kılınç, Gül EdaAmaç: Bu çalışmada üniversite öğrencilerinin diyetle ileri glikasyon son ürünleri (dAGE) alımlarının vücut kompozisyonu ile ilişkisinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Araştırma, kesitsel olarak Ocak 2022-Haziran 2022 tarihleri arasında Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi’nde eğitim alan 267 öğrenci ile yürütülmüştür. Çalışmada öğrencilerin sosyodemografik özelliklerinin yanında vücut ağırlığı, boy uzunluğu, bel çevresi, kalça çevresi ölçümleri alınmış ve bu ölçüm değerleriyle Beden Kütle İndeksi (BKİ) ve vücut bileşimi (yağ kütlesi, kas kütlesi vb.) ile Vücut Şekil İndeksi (VŞİ), Vücut Yuvarlaklık İndeksi (VYİ), Koniklik İndeksi (Kİ) ve Vücut Adipozite İndeksi (VAİ) ölçümleri hesaplanmıştır. Diyetle AGE (dAGE) alımları besin tüketim kayıtlarından hesaplanmıştır. Veriler SPSS 27.0 programında değerlendirilmiştir. Vücut kompozisyonu ve dAGE ilişkisi lojistik regresyon ile değerlendirilmiştir. Bulgular: Yurtta yaşayan öğrencilerin dAGE alımlarının daha yüksek olduğu saptanmıştır (p<0,05). Genel olarak öğrencilerin %48,7’sinde yüksek dAGE alımı saptanmıştır. Öğrencilerin ortalama dAGE alımı 11358,3±5724,3 olarak belirlenmiştir. Kırmızı et, patates, şeker, badem ve fındığın gün aşırı tüketiminde dAGE alımlarının en yüksek olduğu belirlenmiştir (p>0,05). Öğrencilerin bal tüketimleri ile dAGE alımları arasında anlamlı bir ilişki saptanmıştır (p<0,05). dAGE alımı yüksek olanların vücut ağırlığı, bel çevresi, kalça çevresi ve VYİ anlamlı olarak daha yüksek bulunmuştur (p<0,05). Bel çevresindeki bir birimlik artış dAGE alımında 1,030 kat bir artışla sonuçlanmıştır (p<0,05). Kalça çevresinde bir birimlik artış dAGE alımında 1,038 kat bir artışla sonuçlanmıştır (p<0,05). VYİ’nde bir birimlik artış dAGE alımında 1,288 kat bir artışla sonuçlanmıştır (p<0,05). Sonuç: Üniversite öğrencileri ileri glikasyon son ürünleri konusunda bilgilendirilmeli ve bu bireyler sağlıklı beslenmenin yanında sağlıklı pişirme ve yiyecek hazırlama konusunda da bilinçlendirilmelidir.Öğe Genel Yoğun Bakım Süreçleri Risk Analizinin Fine-Kinney Metodu ile Değerlendirilmesi(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2024) Aslan, YaseminAmaç: Araştırma, genel yoğun bakım süreçleri risk analizinin Fine-Kinney metodu ile değerlendirilmesi amacıyla tanımlayıcı olarak yapılmıştır. Yöntem: Araştırmanın evrenini, İstanbul’da bulunan bir üniversite hastanesinin genel yoğun bakım ünitesi risk değerlendirme süreçleri kapsamında risk değerlendirme ekibi tarafından tespit edilen bütün tehlike ve riskler oluşturmaktadır. Araştırmada örneklem seçilmeden evrenin tamamı kapsama alınmıştır. Risk ve tehlikelerin belirlenmesinde risk değerlendirme ekibinin görüşlerinden, hastanenin geçmiş dönem olay bildirim kayıtlarından ve bölümün işleyişine yönelik dokümanlarından yararlanılmıştır. Tehlike ve risk puanlarının belirlenmesinde ve risklerin önceliklendirilmesinde Fine-Kinney metodu kullanılmıştır. Bulgular: Çalışmada, genel yoğun bakım süreçleri risk değerlendirme çalışmaları kapsamında toplam 67 adet risk belirlenmiştir. Risklerin %53,7’sinin düşük, %25,4’ünün olası, %11,9’unun önemli ve %9’unun yüksek risk kategorisinde yer aldığı tespit edilmiştir. Risklerin çoğunluğunu klinik risklerin oluşturduğu (%32,3), ardından sırasıyla güvenlik (%29), biyolojik (%12,9) ve ergonomik tehlike ve risklerin (12,9) geldiği görülmüştür. Risk puanı en yüksek maddelerin cihaz alarmlarının atlanması sonucu kritik uyarıların dikkatten kaçması (360 puan), oksijen tüpü kaynaklı patlama ve yangın riski (360 puan) ve hasta yakınları tarafından şiddete maruz kalma (270 puan) riskleri olduğu saptanmıştır. Sonuç: Araştırma sonucunda genel yoğun bakım ünitesinde hasta ve çalışan güvenliği açısından kritik seviyede kabul edilebilecek tehlike ve risklerin bulunduğu saptanmış olup, önceliklendirme kapsamında iyileştirme çalışmaları yapılmasının faydalı olacağı düşünülmektedir.Öğe Investigation of the Relationship between Frailty, Successful Aging, and Physical Activity Levels in Older Individuals(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2024) Akkurt, Burcu; Yılmaz, Nergis; Tosun, AnılAim: This study aimed to examine the relationship between frailty, successful aging, and physical activity levels in older individuals. Method: Data were collected from 99 volunteer participants aged ≥65. The questionnaire was delivered online via its Google Forms link. In the study, the Tilburg Frailty Indicator (TFI) was used to evaluate participants’ frailty levels, the Successful Aging Scale (SAS) was utilized to determine their successful aging status, and the International Physical Activity Questionnaire-Short Form (IPAQ-SF) was employed to measure their physical activity levels. Results: The results of the study revealed a moderate, significant negative correlation between the TFI and SAS total scores. Additionally, a weak, significant positive correlation was found between the SAS and the IPAQ-SF total scores (s=0.982; p<0.001). A weak, negative correlation was detected between the physical component score of the TFI and the IPAQ-SF total score. There was a significant, highly negative correlation between the TFI total score and the healthy lifestyle sub-parameter score of the SAS (s=-.0634; p<0.001). Conclusion: It has been determined that more active individuals exhibit both a healthier lifestyle and lower levels of frailty. The women have been found to be statistically more frail and less active compared to the men. It has been observed that frailty increases with age.Öğe Fibromiyalji Hastalarında Tele Sağlık Müdahalesinin Semptom Yönetimi Üzerine Etkisi: Sistematik Derleme(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2024) Eryiğit, Tuba; Balcı Alparslan, Güler; Akay, FigenAmaç: Fibromiyalji; kronik ve yaygın kas ağrıları ile karakterize, uyku sorunları, yorgunluk, bilişsel problemler, sabah tutukluğu ve sindirim sorunları gibi birçok semptoma neden olan patogenezi tam olarak bilinmeyen kronik bir romatizmal hastalıktır. Tele sağlık uygulamalarının fibromiyalji gibi kronik hastalıklara sahip bireyler için özellikle semptom yönetimi sürecinde aktif şekilde kullanılmaya başlandığı görülmektedir. Bu sistematik derlemenin amacı, tele-sağlık müdahalesinin fibromiyalji hastalarında semptom yönetimine etkisini değerlendirmektir. Yöntem: Çalışma için Cochrane Library, ProQuest Central, PubMed, Science Direct ve Google Akademik veri tabanları veri tabanları belirlenen anahtar kelimeler kullanılarak tarandı. Taramalar sonunda; İngilizce ve Türkçe dilinde, 2013-2023 yılları arasında yayınlanmış, tam metnine ulaşılan, dahil edilme kriterlerine uyan iki randomize kontrollü çalışma araştırma kapsamına alındı. Çalışmalardan birinde telefon desteği ile rutin bakım uygulamasının; diğerinde telefon danışmanlığı ile açıklayıcı video uygulamasının karşılaştırıldığı görüldü. Bulgular: Araştırmaya dahil edilen bu iki çalışma içinde telefon müdahalesinin fibromiyalji semptomlarından ağrı, uyku, yorgunluk, depresyon ve duygu-durum düzeyi üzerinde etkileri incelenmiştir. Çalışmalar sonucunda tele sağlık müdahalesinin iki çalışma içinde fibromiyalji semptomlarından ağrı, uyku kalitesi ve depresyon düzeyi üzerinde etkili olduğu belirlenmiştir. Sonuç: Fibromiyalji patogenezinin tam olarak anlaşılamadığı ve semptom kontrolünün zayıf olduğu göz önünde bulundurularak; semptom kontrolünün son derece önemli olduğu bu hastalıkta tele sağlık yöntemlerinden faydalanarak bakımın kalitesini arttırmak önem arz etmektedir. Bu kapsamda fibromiyalji hastaları ile daha geniş örneklem dahilinde, randomize kontrollü çalışmaların yapılması önerilmektedir.Öğe Evaluation of the Effectiveness of Sexual Health Responsibility Education Given to Gypsy Adolescents by University Students Using the Peer Education Method(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2024) Çelik Eren, Dilek; Öz Yıldırım, Özge; Çal, Ayşe; Korkmaz, Mehmet; Aydın Avci, İlknurAim: This study aimed to evaluate the effectiveness of sexual health responsibility education given to gypsy adolescents by university students using the peer education method. Method: The study has a quasi-experimental non-randomized single group pretest-posttest design. The sample of the study, which was carried out at a university in a city in the Black Sea region and in the Gypsy neighborhood of the same city, consisted of a total of 283 adolescents, including 176 university students and 59 Gypsy adolescents who were trained by 48 volunteer peer educators. The data were collected with the information form and the Sexual Health Knowledge Level Determination Form. The data were evaluated using descriptive statistics and McNemar Worker test in the SPSS 21.0 program. Results: It was found that after peer education, there was a significant increase in the level of knowledge about talking about sexual health in adolescents, female and male reproductive organs and physiology, paying attention to reproductive health, the purpose and methods of family planning, the effects of early marriage and adolescent pregnancy on health, sexual health-related values, ways of transmission of Sexually Transmitted Diseases and ways of protection. Conclusion: It was found that sexual health responsibility education given to Gypsy adolescents by university students through peer education method increased the sexual health knowledge of Gypsy adolescents. Adolescents should be prepared for adulthood by gaining sexual health responsibility through the promotion of peer education programs.Öğe Odyoloji ve Dil ve Konuşma Terapisi Öğrencilerinin HIV/AIDS Hakkındaki Bilgi ve Tutumlarının Değerlendirilmesi(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2024) Keten, Seda; Eryılmaz Canlı, Çiğdem; Kılıç, Fadime AybükeAmaç: Odyoloji ve dil ve konuşma terapisi öğrencileri, mesleki hayatlarında doğrudan ya da dolaylı olarak, HIV/AIDS’li hastaların tedavi süreçlerinde önemli roller üstlenebilir. Bu öğrencilerin HIV/AIDS hakkındaki bilgi düzeylerinin ve tutumlarının belirlenmesi, ilgili mesleklerdeki uygulamalar için önemli olabilir. Bu çalışma, odyoloji ile dil ve konuşma terapisi öğrencilerinin HIV/AIDS konusundaki bilgi düzeyi ve tutumlarını değerlendirilmeyi amaçlamaktadır. Yöntem: Bu çalışma nicel bir çalışma olup çalışma, yaşları 18 ve üzeri olan, odyoloji ve dil ve konuşma terapisi bölümlerinde öğrenim gören toplam 191 öğrenciden oluşan gönüllü bir katılımcı grubu üzerinde gerçekleştirilmiştir. Bu öğrencilerin 153'ü kadın, 38'i erkektir. Araştırmacılar tarafından oluşturulan “Katılımcı Bilgi Formu” ile “AIDS Bilgi Ölçeği (ABÖ)” ve “AIDS Tutum Ölçeği (ATÖ)” veri toplama aracı olarak kullanılmıştır. İlgili dökümanlar öğrencilere online olarak iletilmiş ve veriler online olarak toplanmıştır. Verilerin karşılaştırılmasında istatistiksel olarak anlamlılık düzeyi p<0,05 olarak kabul edilmiştir. Bulgular: Araştırma sonucunda öğrencilerin annelerinin eğitim düzeyi ile HIV/AIDS bilgi düzeyleri arasında anlamlı bir fark gözlenmiştir (p<,05). Anne eğitim düzeyi arttıkça bilgi düzeyi de artmıştır. AIDS’i daha önce duyan ve bu konuda bir şeyler okuyanların bilgi düzeyleri anlamlı derecede daha iyi olduğu tespit edilmiştir (p<,05). Metropolde büyümüş olan öğrencilerin AIDS tutum ölçeğinden aldıkları puan anlamlı derecede daha iyidir (p<,05). Dil ve konuşma terapisi bölümü öğrencileri ile odyoloji bölümü öğrencileri arasında HIV/AIDS hakkındaki bilgi ve tutum ile ilgili anlamlı bir fark bulunmamıştır (p>,05). Sonuç: Araştırma sonucunda dil ve konuşma terapisi bölümü öğrencileri ile odyoloji bölümü öğrencilerinin HIV/AIDS hastalığı hakkında daha fazla bilgiye ihtiyacı olduğu saptanmıştır. Öğrencilerin birçoğu bu hastalık hakkında olumsuz tutum sergilemiştir. Eğitimcilerin HIV/AIDS ile yaşayan bireylere yönelik önyargıların aşılmasını sağlayacak şekilde öğrencilerine eğitim vermesi gerektiğini ve bu konuyla ilgili eğitimlerin de müfredata dahil edilmesi gerektiği görüşündeyiz.Öğe Determination of Nurses' Knowledge Levels on Using the Z-Track Technique in Intramuscular Injection Application(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2024) Barış Eren, NadiyeAim: This study was conducted to determine the knowledge level of nurses working in a public hospital regarding the use of the Z-track technique in intramuscular injection application. Method: This descriptive and cross-sectional study involved 130 nurses working in a public hospital in Turkey between January and April 2019. "Personal information form" and the "Suggestions form for the use of Z-track technique in intramuscular injection application" were completed. Statistical analyses included the Mann-Whitney U test, Kruskal-Wallis test, Spearman correlation. The significance level was taken as p < 0.05. Results: In this study, 71.5% of the nurses stated that they did not receive Z-track technique training, 78.5% did not use the Z-track technique, and 55.4% stated that they did not have sufficient knowledge about the Ztrack technique. The mean accuracy score of nurses' knowledge regarding the use of the Z-track technique in IM injection was 7.61±2.41. The level of knowledge about the Z-track technique was found to be statistically higher in those below 30 years of age, in single people, and in those working in clinics that perform IM injections (p<0.05). In the research, it was determined that there was a statistically significant difference between the knowledge levels of those whose professional working time was between 11 and 15 years (Mean Rank = 46.09) and those whose professional working time was 5 years or less (Mean Rank = 77.46) (p = 0.031). Likewise, in the study, there was a statistically significant difference between the knowledge levels of those who worked at their current workplace for 10 and 12 years (Mean Rank = 44.26) and those who worked for 4 and 6 years (Mean Rank = 78.04) (p = 0.037). A statistically significant, weak negative linear relationship was identified between age (r=-0.324, p=0.000), professional experience (r=- 0.250, p=0.004), and tenure at the current workplace (r=-0.217, p=0.013) with knowledge levels. Conclusion: This study found that nurses' knowledge levels regarding the Z technique were insufficient. In order for nurses to have up-to-date information, it is recommended to provide in-service training at regular intervals and to measure training outcomes through exams. In addition, in order to increase the use of Ztrack technique, it would be useful to develop, implement and supervise standards for the use of Z-track technique.Öğe A Cross-Sectional Study on Menstrual Symptoms and Anxiety in Health Science Students: Perspective of Lecture and Exam Periods(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2024) Kaya Sağlam, Öznur; Özdemir, Ayşem Ecem; Çağlar, Engin; Kurt Ulusoy, İremAim: The academic performance of the students decreases due to menstrual symptoms. Anxiety stands as a notable determinant influencing menstrual symptoms. Therefore, the aim of the study to examine students’ anxiety levels and dysmenorrhea variables during lecture and exam periods. Method: Menstrual symptoms and anxiety levels were measured the Menstruation Symptom Scale and State and Trait Anxiety Inventory in female students (age: 21.09±1.70 years). The differences between academic periods and the relationship between anxiety and menstrual symptoms were analysed. Results: Anxiety and menstrual symptoms increased during the exam period, when compared to the lecture period (p<0.05). Menstruation symptoms and anxiety were found to be correlated in the exam period (p<0.05). Conclusion: It has been reported that students experience more severe menstrual symptoms and anxiety during exam periods compared to regular semesters. Future interventions should aim to reduce the negative impact of exam-related anxiety on menstrual symptoms. There is a need for further research to address these barriers in academic settings for female studentsÖğe Görme Engelli Bireylerin İlaç Kullanımında Karşılaştıkları Sorunların Değerlendirilmesi(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2024) Doğan, Ayşegül; Durmaz, NebahatAmaç: Bu çalışma görme engelli bireylerin ilaç kullanımında yaşadığı sorunları belirlemeyi ve ilgili il bazında konuya yönelik çözüm önerileri sunmayı amaçlamaktadır. Yöntem: Bu çalışmada nitel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Çalışma evreni Zonguldak İl merkezinde yaşayan görme engelli bireyleri kapsamaktadır. Kartopu örnekleme yöntemi kullanılarak 10 katılımcıya ulaşılmış, açık uçlu sorular aracılığıyla toplanan veriler MAXQDA 2022 Paket Programında içerik analizine tabi tutulmuştur. Kategori ve kodların detaylı tanımlanması amacıyla betimsel analizden yararlanılmıştır. Bulgular: Araştırma bulgularına göre, oluşturulan kodların birleşmesi ile toplam 5 tema meydana gelmiştir. Kodların frekanslara göre dağılımı incelendiğinde en yüksek frekansa sahip kodların “ilaç kullanımında yardım alma (f=13)”, “farmakovijilans (PV) sorunu yaşamama (f=10)” ve “Son Kullanma Tarihi takip etme sorunu (f=8)” olduğu görülmüştür. Katılımcılar hastalık durumunda ilk olarak aile hekimine başvurduklarını, kullandıkları ilaçlar hakkında bilgiyi doktor ve eczacılardan aldıklarını bildirmişlerdir. Katılımcıların ilaçları ayırt etmek ve kullanma zamanını ayarlamak için ilaçlar üzerinde yer alan kabartma yazılarını kullandıkları, ilaçları kutunun şeklinden tanıdıkları, farklı yerlere koyarak ayırt ettikleri ortaya koyulmuştur. Sonuç: Görme engelli bireylerin ilaç kullanımında en sık karşılaştığı sorunlar ilaçları kullanırken yardıma ihtiyaç duyulması ve ilaçların son kullanma tarihlerinin yardım almadan takip edilememesidir. Sağlık okuryazarlığını geliştirmek için görme engelli bireyler için özel eğitimler düzenlenmesi, özellikle tek başına yaşayan ve yardımsız ilaç kullanmakta zorlanan görme engelli bireylere evde sağlık hizmetleri aracılığıyla görevlendirilen sağlık personellerinin yardımcı olması, görme engelliler için tasarlanmış mobil uygulamalar ve teknolojik donanımların yaygınlaştırılması ile bu sorunların üstesinden gelinebileceği düşünülmektedir.Öğe Miyokard İnfarktüsü Geçiren Bireylerde Yaşam Kalitesi, Öz Yeterlilik ve Stres Düzeylerinin Belirlenmesi(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2024) Erbakan, Büşra; Uysal, NeşeAmaç: Bu çalışmanın amacı miyokard infarktüsü geçiren bireylerde yaşam kalitesi, öz yeterlilik ve stres düzeylerinin belirlenmesidir. Yöntem: Tanımlayıcı ve kesitsel tipte yürütülen araştırmanın örneklemini son 1 yıl içinde miyokard infarktüsü geçiren, araştırmanın yürütüldüğü eğitim ve araştırma hastanesinin kardiyoloji polikliniğine başvuran ve araştırmaya dahil edilme kriterlerini karşılayan 224 birey oluşturmuştur. Aaştırma verileri Kişisel Bilgi Formu, Kalp Yaşam Kalitesi Ölçeği, Genel Öz-Yeterlik Ölçeği ve Algılanan Stres Ölçeği kullanılarak toplanmıştır. Bulgular: Araştırmaya katılan bireylerin yaş ortalaması 60,52 ± 10,05 yıl olduğu, %75,9'unun miyokard infarktüsü sonrası ağrı ve yorgunluk gibi semptomlar yaşadığı belirtilmiştir. Kalp Yaşam Kalitesi Ölçeği ile Genel Öz Yeterlilik Ölçeği puanları arasında yüksek düzeyde, pozitif bir ilişki olduğu saptanmıştır. Kalp Yaşam Kalitesi Ölçeği ile Algılanan Stres Ölçeği puanları arasında orta düzeyde, negatif yönde ilişki olduğu saptanmıştır (p<0,05). Yaşam kalitesi, öz yeterlilik ve algılanan stres düzeylerinin miyokard infarktüsü sonrası cinsiyete, eğitim durumuna, çalışma durumuna, gelir durumuna, yaşa ve ek kronik hastalık varlığına göre anlamlı farklılık gösterdiği belirlenmiştir (p<0,05). Sonuç: Bu araştırmada, yaşam kalitesi puanlarının algılanan stres ve genel öz yeterlik düzeyleri ile ilişkili olduğu belirlenmiştir. Araştırma sonuçlarının bireylerin fiziksel ve psikososyal iyiliğine bütünsel yaklaşıma vurgu yapmak, bakımın sürekliliğini sağlamak açısından yarar sağlayacağı düşünülmekte olup, yaşam kalitesini artırmaya yönelik girişimsel çalışmaların yapılması önerilmektedir.Öğe Depremzedelerde Vestibüler Etkilenimin, Emosyonel Durumun ve Uyku Kalitesinin Değerlendirilmesi(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2024) Akbaş, Eda; Koçyiğit, Ahmet; Erdem, Emin UlaşAmaç: Bu çalışmanın amacı, 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş depremini yaşamış, geçici olarak Zonguldak ilinde ikamet eden depremzedelerin baş dönmesi, denge, fonksiyonel performans, anksiyete ve uyku kalitesi düzeylerinin değerlendirilerek aralarındaki ilişkinin incelenmesidir. Yöntem: Çalışmaya, 30 depremzede (deney grubu) ve 30 depreme maruz kalmayan yetişkin (kontrol grubu) olmak üzere toplam 60 gönüllü katıldı. Katılımcıların değerlendirilmesinde fonksiyonel egzersiz kapasitesi için 6 Dakika Yürüme Mesafesi Testi (6DYT), vestibüler sistem için Baş Dönmesi Engellilik Envanteri (BDEE), denge için Berg Denge Ölçeği (BDÖ), düşme etkinliği için Uluslararası Düşme Etkinlik Ölçeği (UDEÖ), anksiyete için Deprem Kaygı Ölçeği (DKÖ) ve Depresyon Anksiyete Stres Ölçeği (DASÖ), uyku kalitesinin değerlendirmesi için Pittsburgh Uyku Kalite İndeksi (PUKİ) kullanıldı. Bulgular: BDEE, DKÖ ve PUKİ skorları deney grubunda anlamlı olarak daha yüksekken (p<0,05), 6DYT, BDÖ, UDEÖ ve DASÖ alt boyutlarında gruplar arası anlamlı farklılık elde edilmedi (p>0,05). 6DYT ile BDEE (r=-0,479) ve DKÖ (r=-0,479) skorları arasında negatif yönde orta düzeyde; BDEE ile UDEÖ (r=0,384) skorları arasında pozitif yönde orta düzeyde; DKÖ ile DASÖ-Depresyon, DASÖ-Stres ve UDEÖ skorları arasında pozitif yönde orta düzeyde; DKÖ ile DASÖ-Anksiyete (r=0,740) skorları arasında pozitif yönde yüksek düzeyde; DASÖ-Depresyon ile DASÖ-Anksiyete (r=0,624), DASÖ-Stres (r=0,679) ve UDEÖ (r=0,372) skorları arasında pozitif yönde yüksek düzeyde; DASÖ-Anksiyete ile DASÖ-Stres (r=0,611) ve UDEÖ (r=0,477) skorları arasında pozitif yönde orta düzeyde; DASÖ Stres ile UDEÖ (r=0,422) skorları arasında pozitif yönde orta düzeyde anlamlı korelasyon elde edildi (p<0,05). Sonuç: Bu çalışmadan elde edilen bulgular, Kahramanmaraş depremlerini yaşamış bireylerde vestibüler sistem semptomlarında ve deprem kaygısında artma, uyku kalitesinde ise azalma olduğunu göstermiştir. Bu çalışmada elde edilen sonuçların depremzedeler özelinde afetzedelerin rehabilitasyon süreçlerine katkı sağlayacağı düşünülmektedir.Öğe Üniversite Öğrencilerinde Flört Şiddetinin Akademik ve Sosyal Katılıma Etkisi: Nitel Bir Çalışma(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2024) Zengin Yazıcı, Gülşah; Akı, EsraAmaç: Yakın partner ilişkilerinde flört şiddeti giderek artmaktadır. Türkiye’de flört şiddetinin özellikle üniversite öğrencilerinde yaygın olduğu bilinmektedir. Bu çalışmanın amacı üniversite öğrencilerinde flört şiddeti deneyimlerini anlamak ve flört şiddetinin akademik ve sosyal katılıma etkisini incelemektir. Yöntem: Çalışma kapsamında 20 üniversite öğrencisinden araştırma grubu oluşturuldu. Çalışmaya katılanların ortalama yaşı 21,89±1,65 yıl olarak bulundu. Araştırmacılar, katılımcıların flört şiddeti ile ilgili deneyimlerini, akademik ve sosyal katılıma etkisini incelemek için 4 soru oluşturuldu. Araştırmacılar tarafından geliştirilen yarı yapılandırılmış görüşme formu, veri toplama aracı olarak kullanıldı. Verilerin analizinde içerik analizi tekniğinden yararlanıldı. Her bir soru için katılımcıların cevapları iki araştırmacı tarafından kodlandı ve temalar belirlendi. Bulgular: Araştırmadan elde edilen veriler ışığında, katılımcıların en çok deneyimlediği flört şiddeti türünün psikolojik şiddet olduğu görülmektedir. Flört şiddetine maruz kalmış katılımcıların akademik ve sosyal katılımlarının olumsuz yönde etkilendiği ve katılımcıların çoğunluğunun günlük rutinlerinin etkilendiği saptanmıştır. Sonuç: Bu çalışmanın sonucunda flört şiddetine maruz kalan üniversite öğlencilerinin okul başarısının, akademik katılımlarının olumsuz yönde etkilediği ve günlük işlerinin ve görevlerinin kısıtlandığı sonucuna ulaşılmıştır. Okul başarısı, öğrencilik ve arkadaşlık rolü, rekreasyonel aktivitelere katılım ve sosyalleşme açısından problem yaşayan bu öğrencilere psikososyal, davranışsal ve başa çıkma stratejileri içeren bütüncül müdahale stratejilerine ihtiyaç vardır.Öğe The Pedobarographic Assessment and Investigation of Quality of Life in Individuals With and Without Hallux Valgus(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2024) Açar, Görkem; Aktürk, AdemAim: Hallux valgus (HV) is a complex three-dimensional deformity characterised by medial deviation of the first metatarsal and lateral deviation and pronation of the first metatarsophalangeal joint (MTF). This deformity of the foot directly affects the distribution of plantar pressure due to misalignment of the bones of the foot. Considering this information, the primary aim of this study was to analyze the changes in plantar pressure between individuals with and without hallux valgus. Method: The study included 60 feet with HV and 60 feet without HV. All assessments were performed by the same physiotherapist using a pedobarography device for Hallux Valgus Angle (HVA), SF-36 Short Form and plantar pressure assessments. Statistical software IBM Statistical Package for Social Sciences Version 22.0 (SPSS Inc., Chicago, IL, USA) was used. Continuous variables are presented as mean ± standard deviation, while qualitative variables are expressed as number and percentage (%). The independent variable (IV) was analysed using Student's t-test with a statistical significance of p ≤ 0.05 for all measurements in both directions. Results: In the study, a significant decrease was observed in all sub-parameters of quality of life among individuals with HV compared to individuals without HV (p < 0.05). Individuals with HV showed a significant decrease in plantar pressure under the hallux and first metatarsal head but a significant increase in plantar pressure under the second and third metatarsal heads, second and third toes, and fourth and fifth toes compared to individuals without this condition (p = .001). Conclusion: It is thought that the decrease in plantar pressure on the hallux in individuals with hallux valgus is due to pain and inflammation in the affected area. Therefore, it was observed that the plantar pressure on the lateral side of the foot increased depending on the affected area. In addition, it was found that the decrease in the quality of life of individuals with hallux valgus was associated with pain, inflammation and changes in the plantar pressure of the hallux.Öğe Optimizing Performance: The Dynamics of Health and Exertion in Professional Football(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2024) Soylu, Çağlar; Akyıldız, Zeki; Altundağ, EmreAim: This study aims to comprehensively examine health and Rating of Perceived Exertion (RPE) parameters in professional football players on match days. The research seeks to identify the relationships between these two crucial variables, offering practical guidance to enhance sports science and coaching practices and ultimately improve player performance. Method: The study was conducted on 21 professional football players who participated in 35 league matches during the 2022-2023 season. The participants had an average age of 26.37 years, an average height of 182.52 cm, and an average weight of 74.14 kg, with 11 being foreign players and 10 being Turkish. The relationships between internal load (RPE) and variables such as sleep quality, fatigue perception, and muscle soreness (DOMS) were analyzed using a correlational research design. Results: According to the results of the Spearman correlation analysis, no significant correlation was found between health measures and RPE parameters. Conclusion: The absence of statistically significant relationships in the findings highlights the complexity of accurately capturing the interaction between wellness and RPE parameters. This result underscores the need for further research to explore whether alternative or supplementary methods might provide more nuanced insights. Sports scientists and coaches should remain cautious when adjusting training loads, recognizing the potential limitations of relying solely on RPE methods. Future studies could analyze the RPE and health data collected during different periods of the season from a long-term perspective, providing a clearer understanding of the changes between athletic performance and wellness.Öğe One of the Factor Associated with Etiopathogenesis of Diabetes Mellitus: Intraerythrocyte Fluid Volume(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2024) Bahtiyar, Nurten; Aydemir, Birsen; Hacıoğlu, Burcu; Afşar, Leyla; Savaş, Gamze; Köse, Fadime; Azmamedova, İnci; Kızıler, Ali Rıza; Cinemre, Fatma BehiceAim: The aim of the present study was to investigate the levels of intraerythrocyte fluid volume, erythrocyte indices, and biochemical parameters and to evaluate the relationship between intraerythrocyte fluid volume and these parameters in patients with Diabetes Mellitus (DM) and healthy controls. Method: The study included 42 patients with DM and 40 healthy controls. Biochemical parameters were measured using an automated analyzer. Complete blood counts were performed using an automated hematology analyzer, and intraerythrocyte fluid volumes were measured using the microcentrifugation method. Results: Intraerythrocyte fluid volume, glycated hemoglobin (HbA1c), and glucose levels were higher in the patient group than in the control group, whereas mean corpuscular volume (MCV), potassium (K), and sodium (Na) values were lower in the patient group than in the control group. On the other hand, a negative correlation was found between intraerythrocyte fluid volume and mean corpuscular hemoglobin concentration (MCHC), magnesium (Mg), and K values in the patient group. Conclusion: Studies findings indicated that intraerythrocyte fluid volume may be an effective hemodynamic parameter in the etiopathogenesis of DM. In line with these data, it can be suggested that intraerythrocyte fluid volume is an important factor that should be considered in monitoring the progression of the disease.Öğe The Effect of Mindfulness Level on Stress Perception in Caregivers of People with Schizophrenia(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2024) Atakoğlu, Azize Gözde; Kendirkıran, GülcanAim: This research was conducted to examine the effect of mindfulness levels on stress perception in caregivers of people with schizophrenia. Method: The population of the cross-sectional and descriptive study was the caregivers of people with schizophrenia registered at the Community Mental Health Centre affiliated with a Training and Research Hospital in Istanbul. The sample included 114 caregivers of people with schizophrenia who volunteered to participate and met the inclusion criteria. Data was collected using a Personal Information Form, Mindful Attention Awareness Scale and Perceived Stress Scale and analysed using SPSS software package. Results: The average age of the caregivers who participated in the research was 48.90±13.39 years, 63.2% were women, 28.1% were mothers as a degree of closeness to the patient, 64% had an income less than their expenses, 40.4% had a caregiving period between 10-19 years, 56.1%. It was determined that 100,000 of them had a support person in their patient care, and 84.2% of them had other person(s) to whom they provided care. The total mean score of the caregivers of people with schizophrenia from the Mindful Attention Awareness Scale was 53.40±15.15, and their mean total score from the Perceived Stress Scale was 31.26±7.90. A statistically significant negative relationship was detected between the Mindful Attention Awareness Scale and the Perceived Stress Scale sub-dimensions of perceived lack of self-efficacy, perceived helplessness and Perceived Stress Scale-Total scores (p<0.001), indicating that perceived lack of selfefficacy, perceived helplessness, and perceived stress increased as mindfulness decreased in caregivers of people with schizophrenia. Conclusion: The research concluded that the caregivers of people with schizophrenia had moderate mindfulness and perceived stress levels. As mindfulness increases, perceived stress decreases. Guided by this study’s findings, mental health nurses can play an active role in improving caregivers’ mental health, increasing their awareness levels, using more constructive coping strategies in stressful situations, and developing healthy behaviours.