IGUSABDER Sayı 4, Nisan 2018 / IGUSABDER Issue 4, April 2018
Bu koleksiyon için kalıcı URI
İstanbul Gelişim Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi / Istanbul Gelisim Universitesi Journal of Health Sciences
Güncel Gönderiler
Öğe İstanbul Gelişim Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi (IGUSABDER) Sayı 4, Nisan 2018(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2018) Barut, Abdullah YükselMerhaba, Değerli katkılarınız ile dergimizin ikinci yılı ilk sayısını çıkarmaktan duyduğumuz mutluluğu sizler ile paylaşmak istiyorum, hepinize çok teşekkür ediyorum. Sağlık Bilimleri Yüksekokulumuzun büyük bir mutluluğunu sizlere duyurmak istiyorum. Yaklaşık bir yıl süren çalışma ve iyileştirmeler sonucunda 13 bölümümüz AHPGS (Accreditation Agency in Health and Social Sciences) tarafından 15.02.2018 tarihinden geçerli olmak üzere koşulsuz olarak akredite edildi ve buna ilişkin belgeler alındı. AHPGS’den uluslararası akreditasyon belgesi alan bölümlerimiz: Beslenme ve Diyetetik (Tr-İng), Çocuk Gelişimi (Trİng), Ergoterapi, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon (Tr-İng), Hemşirelik (Tr-İng), Odyoloji, Sağlık Yönetimi, Sosyal Hizmet (Tr-İng). Bundan sonra hep birlikte gerçekleştireceğimiz daha güzel olgular için yeni bir ivme kazanmış olduk. Bu süreçte emeği geçen ve orkestrada yer alan tüm arkadaşlarıma sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. H. C. Anderson’un “İnsan bir şeyi ciddi olarak istemeye görsün, hiçbir şey erişilemeyecek kadar yükseklerde değildir” söyleminden güç alarak gerek Üniversitemizi, gerekse Ülkemizi çok daha iyi konumlara getirecek çalışmaları birlikte gerçekleştireceğimizden eminim. Sevgi, sağlık, mutluluk dolu günlerde birlikte olmayı diliyor, saygılarımı sunuyorum. Hoşçakalın. Dr. Öğr. Üyesi A. Yüksel BARUT EditörÖğe Sadece Klonus ile Ortaya Çıkan Akut Serebral Enfarkt Olgusu(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2018-04-20) Demirel, Adnan; Baykara, Murat; Koca, Tuba Tülay; Arslan, AydınAnamnez, hastaların tanısında en az fizik muayene kadar önemlidir. İnmeli hastaların yaklaşık olarak %35’inde görülen klonus bulgusu erken dönemde ortaya çıkabilir. Olgumuzda araç kullanamama yakınması ile kliniğimize başvuran, fizik muayenesinde aşil klonus tespiti ile akut inme tanısı konulan 53 yaşında erkek hastayı sunduk.Öğe Nadir Görülen Bir İleus Nedeni: Petersen Fıtığı(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2018-04-20) Karagülle, Onur Olgaç; Yavuz, Erkan; Biricik, Aytaç; Gülçiçek, Osman Bilgin; Çelebi, FatihPetersen fıtığı gastrojejunostomi anastomozu bacağı ile transvers mezokolon arasındaki boşluğa ince bağırsakların migrasyonu ile oluşan spesifik ve nadir bir internal herni türüdür. Öncelikle peptik ülser ya da gastrik kanser cerrahisi için yapılan subtotal gastrektomiler sonrası bildirilirken Roux-en-Y gastrik bypass (RYGB) ve biliopankreatik diversiyon ameliyatlar sonrası görülme sıklığı artmıştır. Bu olgu sunumuzda peptik ülser nedeniyle distal gastrektomi RYGB anastomoz yapıldıktan 20 yıl sonrası gelişen Petersen fıtığını sunmayı amaçladık. Acil servise karın ağrısı ve kusma şikâyetleri ile başvuran olgumuzun yapılan radyolojik tetkikleri sonucu ileus ve internal herniasyon ön tanısıyla yapılan laparatomisinde distal gastrektomi ve RYGB uygulanmış olduğu görüldü. Eksplorasyona devam edildiğinde rou bacağı ile transverkolon mezokolon arasındaki boşluğa (Petersen Boşluğu) ince bağırsakların fıtıklaştığı izlendi ve rezeksiyona gerek kalmadan redükte edilerek defekt onarıldı. Ülser cerrahisinden son dönemde uzaklaşılmasına rağmen dünyada artan sayıda obezite cerrahisi yapılmaya başlanmış olup, RYGB cerrahisi sonrası oluşan internal herniasyonlar da literatürde önem kazanmaya başlamıştır. Laparoskopik ya da açık cerrahide bu potansiyel defektlerin çeşitli yöntemlerle kapatılması postoperatif komplikasyon oranını düşürecektir.Öğe Erken Doğum ve Mikrobiyota İlişkisi(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2018-04-20) Örüklü, Canan; Hotun Şahin, NevinHer insanda bulunan yüz trilyon simbiyotik bakteri hücresi insan mikrobiyotasını oluşturmaktadır. Mikrobiyota, mukozal bariyer direncini artırarak dokuları antijen ve patojenlerden korumaktadır. Gebelikte kadın vücudunda, özellikle de vajinal mikrobiyumda değişimler olmaktadır. Çalışmalarda bu değişikliğin, asit pH'ını koruyabilen laktik asit gibi antibakteriyel bakteriyosinlerin salgılanması yoluyla patojen gelişimini inhibe ettiği bildirilmektedir. Bozulmuş vajinal ortam gebelik komplikasyonlarıyla özellikle erken doğum riski ile ilişkilendirilmektedir. Bu çalışmada erken doğum ve mikrobiyata ilişkisi tartışılmaktadır.Öğe Tip 2 Diyabetik Hastaların Glisemi Kontrollerinde Aile Desteğinin Araştırılması(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2018-04-20) Baykal, Dilek; Orak, ElmasAmaç: Bu çalışma Tip 2 Diabetes Mellitus hastalarının glisemi kontrollerinde aile desteğinin araştırılması amacıyla tanımlayıcı olarak yapılmıştır. Yöntem: Araştırma İstanbul ilinde iki özel hastanede tedavi gören Tip 2 diyabet tanısı konmuş hastalardan, araştırma kriterlerine uygun ve araştırmaya katılmayı kabul eden 100 birey ile gerçekleştirilmiştir. Veriler Görüşme Formu ve Hensarling’in Diyabet Aile Destek Ölçeği (HDFSS) kullanılarak toplanmıştır. Sonuçlar %95’lik güven aralığında ve anlamlılık p<0,05 düzeyinde değerlendirildi. Bulgular: Araştırmaya katılan hastaların %52’sinin (n=52) kadın, yaş ortalamalarının 59,69±13,79 ve %48’i erkek, yaş ortalamalarının 59,54±12,45 olduğu belirlenmiştir. Kadınların HbA1c değerleri erkeklere göre daha düşüktür (p=0,05). Evli/birlikte yaşayanların HbA1c değerleri bekar olanlara göre daha yüksektir (p=0,001). İnsülin kullananların ve diyet uygulamadığını belirtenlerin HbA1c değerlerinin yüksek olduğu bulunmuştur (p<0,05). Kardeş/arkadaş desteği belirtenlerin Açlık Kan Şekeri (AKŞ) değerlerinin yüksek olduğu görülmüştür (p<0,05). Bulgular katılımcıların AKŞ ortalamasının 151,27±46,13 mg/dL, HbA1c (%) ortalamasının ise 7,5±1,72 olduğunu göstermiştir. Eş/çocuk desteği algılayanların diğer gruplara kıyasla HDFSS’nin empatik destek (p=0,001), teşvik (p=0,01), kolaylaştırıcı destek (p=0,006), paylaşımcı destek (p=0,01) alt grupları ve ölçek toplam puanında (p=0,002) daha fazla aile desteği algıladıkları saptandı. Eş/çocuk desteği algılayanların özellikle empatik desteği (28,44±5,89) yoğun olarak hissettikleri sonucuna varılmıştır. Örneklem grubundaki hastalar ailelerinden her yönden destek gördüklerini algılamaktadırlar. Ancak hastaların destek gördüklerini belirtmelerine rağmen bu sonucun glisemi kontrollerine yansımadığı görülmektedir. Eş/çocuk desteği algılayanlarda HbA1c ortalaması %7,39±1,57 ve AKŞ ortalaması 147,91±43,25 mg/dL olduğu saptanmıştır. Sonuç: Sonuç olarak eş/çocuk desteği alan bireylerin algıladıkları destek düzeyleri diğer bireylere göre daha yüksektir. Ancak bu destek algısının normoglisemi sağlanmasına yardımcı olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.Öğe Koroner Kalp Hastalarında PCSK9 E670G ve N425S Gen Varyasyonlarının Etkisinin Türk Toplumunda Değerlendirilmesi(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2018-04-20) Akadam Teker, Ayşegül Başak; Teker, Erhan; Kurnaz Gömleksiz, Özlem; Yılmaz Aydoğan, HülyaAmaç: Aterosklerozdan kaynaklanan Koroner Arter Hastalığı (KAH) çeşitli genetik ve çevresel etmenlerin etkileşiminden kaynaklanan multifaktöriyel bir hastalıktır. Gelişmiş ülkelerde en yüksek mortalite ve morbidite nedenlerindendir. Proprotein subtilisin keksin tip-9 (PCSK9), Düşük Yoğunluklu Lipoprotein Reseptörü (Low-density lipoprotein-Receptor / LDLR)'nün post-transkripsiyonel degredasyonunu indükleyerek kolesterol hemostazında önemli bir rol oynamaktadır. PCSK9'un ilk keşfedildiği 2003 yılından bu yana çalışmalar hız kesmeden devam etmiş ve artık anti-PCSK9 monoklonal antikorları ateroskleroz tedavisinde yeni bir hedef olarak sunulmuştur. Ancak Türk popülasyonunda PCSK9'un genetik varyasyonları ve LDL-kolesterol (LDL-K) üzerindeki etkisi hakkında çok az bilgi vardır. PCSK9 genindeki mutasyonlar sırasıyla fonksiyon kaybı ve fonsiyon kazanımı mekanizmaları aracılığı ile hem hipokolesterolemi hemde hiperkolesterolemi ile ilişkilidir. Çalışmamızda; PCSK9 fonksiyon kazanımı ile ilişkili N425S (rs28362261) ve E670G (23968A>G) (rs 505151) gen polimorfizmlerinin serum lipoprotein düzeyi ve KAH gelişimindeki etkilerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Yöntem: 64 hasta ve 50 kontrol’ün PCSK9 E670G ve N425S varyantının belirlenmesi için PCR-RFLP (Polimeraz Zincir Reaksiyonu-Restriksiyon Parça Uzunluk Polimorfizmi) yöntemi kullanılmıştır. Bulgular: Koroner arter hastalarında PCSK9 E670G mutant T alleli frekansı kontrol grubuna göre daha yüksek gözlenmiştir. Verilerimiz bu varyantın koroner kalp hastalığı gelişiminde bağımsız risk faktörü olabileceğini önermektedir. Koroner arter hastalarında PCSK9 E670G normal A alleli yüksek serum total-kolesterol düzeyi ile ilişkili bulunmuştur. PCSK9 N425S polimorfizmi dağılımlarında hasta ve kontrol gruplarında sadece NN normal homozigot genotipi gözlenmiştir. Sonuç: PCSK9 genindeki E670G varyantının serum lipid profili üzerindeki olumsuz etkileriyle koroner kalp hastalığı gelişiminde risk oluşturabileceğini göstermektedir.Öğe İş Yükü ve İş Tatmini Arasındaki İlişki: Sosyal Hizmet Uzmanları Üzerine Bir Araştırma(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2018-04-20) Başcıllar, Mehmet; Taşci, AliAmaç: Araştırma, sosyal hizmet uzmanlarının sosyo-demografik özellikleri, iş yükü ve iş tatmini arasındaki ilişkiyi ortaya koymayı amaçlamaktadır. Yöntem: Araştırma evrenini Türkiye’deki sivil toplum kuruluşlarında görev yapmakta olan sosyal hizmet uzmanları oluşturmaktadır. Bu araştırmanın örneklemini ise merkezi Ankara, Erzurum, Balıkesir, Yalova, Kahramanmaraş ve Şanlıurfa illerinde yer alan toplam dokuz sivil toplum örgütü ile bu örgütlere bağlı şubelerde çalışan 104 sosyal hizmet uzmanı oluşturmaktadır. Türkiye’de sivil toplum örgütlerinde çalışan sosyal hizmet uzmanlarının sayısı bilinmemektedir. Araştırma öncesinde sosyal hizmet uzmanları araştırma hakkında bilgilendirilmiştir. Araştırmacılar tarafından hazırlanan yarı-yapılandırılmış sosyo-demografik soru formu ile içerisinde iş yükü ve iş tatmini soru formları, elektronik posta yolu ile sosyal hizmet uzmanlarına gönderilmiştir. Araştırmaya katılmaya gönüllü olan katılımcıların yanıtları SPSS 23.0 programı ile analiz edilmiştir. Bulgular: Katılımcıların %51’i erkek, %49’u kadın sosyal hizmet uzmanlarıdır. Katılımcıların yaş ortalaması 25,88±3.67 olup, %24’ü yüksek lisans mezunudur. Sosyal hizmet uzmanlarının aylık hanehalkı ortalama geliri 4209±1968,57 TL olarak bulunmuştur. Katılımcıların %16,3’ü evli olup %85,6’sı çekirdek aileye sahip olduğunu belirtmiştir. Katılımcıların %60,6’sı kirada oturduğunu, 28,8’i kendi arabasına sahip olduğunu belirtmiştir. Sonuç: Sosyal hizmet uzmanlarının iş yükü ve iş tatmini arasında anlamlı bir ilişki bulunamamıştır (r= .669; p> .05). Ancak iş tatmininin içsel tatmin alt boyutu ile dışsal tatmin alt boyutu arasında orta düzeyde anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Eğitim durumu ile iş yükü toplam puanı arasında anlamlı bir ilişki (t=-2.557, p<0.05) bulunmuştur. Sosyal hizmet uzmanının kendisine ve ailesine zaman ayırabilmesi ile iş yükü toplam puanı arasında anlamlı bir ilişki (t=-3.055, p<0.05) bulunmuştur. Sosyal hizmet mesleğini sevmesi ile iş tatmini içsel alt boyutu (t=4.729, p<0.05), iş tatmini dışsal alt boyutu (t=-2,590, p<0.05) ve iş tatmini toplam puanı (t=4,080 p<0.05) arasında anlamlı bir ilişki bulunmuştur.Öğe Geç Ergenlik Döneminde Kısa Süreli Olarak Uygulanan Postür Düzeltici Egzersiz ve Germe Kombinasyonunun Esneklik, Ağrı ve Depresyon Puanı Üzerine Olan Etkisinin Araştırılması(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2018-04-20) Bilgiç, Merve; Duymaz, TomrisAmaç: Çalışmamızda Erikson’a göre 18 yaş dolaylarında başlayan ve kimlik arayışının sona ermesi ile biten geç ergenlik döneminde yapılan germe ve postür düzeltici egzersiz çalışmasının esneklik, ağrı ve anksiyeteye olan etkilerini araştırdık. Yöntem: Çalışmamıza bir vakıf üniversitesinin Fizyoterapi ve Rehabilitasyon bölümü ve Ergoterapi bölümü öğrencisi olan 30 kişi alınmıştır. Katılımcıların anksiyete ölçümü için Beck Depresyon Ölçeği, ağrı skorlarının belirlenmesi için McGill Ağrı Testi kullanılmış; esneklik ölçümleri aynı fizyoterapist tarafından manuel olarak yapılmıştır. Katılımcılardan alınan anket bilgileri SPSS 21 programı kullanılarak analiz edilmiş, analizde Mann Whitney-U testi ve tedavi öncesi ve sonrası değerlendirmeleri için Wilcoxon testi kullanılmıştır. Bulgular: Katılımcıların yaş ortalaması kontrol grubunda 19,66±0,81 yıl, çalışma grubunda 19,53±1,24 yıl olarak hesaplanmıştır. McGill ağrı sorgulamasında kontrol grubu tedavi öncesi 54,66 tedavi sonrası 54,53; çalışma grubunda tedavi öncesi 61,06 tedavi sonrası ise 51,46 olarak ölçülmüştür. Beck depresyon puanları kontrol grubunda tedavi öncesi 11,00 tedavi sonrası 10,93; çalışma grubunda tedavi öncesi 11,73 tedavi sonrası 8,53 olarak hesaplanmıştır. Sonuç: Çalışmamızda kısa süre de olsa egzersiz ve germe kombinini uygulayan grupta ağrıda anlamlı ölçüde azalma bulunmuştur. Sadece egzersiz uygulayan grupta değişiklikler diğer gruba göre minimal ölçüdedir. Bu sonuca göre lise dönemindeki çocuklar ile spor yapan birimlerin spor saatine germe egzersizini mutlaka eklemesi gerektiğini düşünüyoruz.Öğe Efficiency of Repetitive Topical Corticosteroid Embedded Nasopore Tamponing on Wound Healing After Endoscopic Sinus Surgery(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2018-04-20) Taşkın, Ümit; Yücebaş, Kadir; Öğreden, Şahin; Erdil, Mehmet; Oktay, Mehmet Faruk; Tiryakioğlu, Necip Ozan; Barut, Abdullah YükselAmaç: Endoskopik sinus cerrahisi (ESC) sonrası sinus boşluğunda uzun sureli topikal steroid uygulamasının etkilerini arttırmayı hedefledik. Ayrıca sinus boşluğuna tekrarlı topikal steroid uygulamasının doğrudan yara iyileşmesine ve erken postoperative komplikasyonların önlenmesine olan etkisini değerlendirdik. Yöntem: Çalışmaya bilateral endoskopik sinus cerrahisi uygulanan otuz beş hasta dahil edildi. Cerrahi müdahalenin tamamlanması sonrası orta meatusun bir tarafına nazal steroid içeren NasoPore (budesonide 0.5µg/2ml) ve antibiyotik krem diğer tarafına sadece antibiyotik krem yerleştirildi. Bütün hastalar 1.,2.,4.,8., ve 12. haftalarda müdahale sonuçlarının gözlemlenmesi amacıyla muayene edildi. Bulgular: Operasyon sonrası ilk üç ayda steroid uygulanan grupta ortalama sineşi, mukozal ödem ve doku granülasyonu skorları uygulanmayan gruba göre daha düşüktür. Fakat iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark gözlemlenememiştir. Ortalama ödem skoru steroid grubunda diğer gruba kıyasla önemli derecede daha düşüktür. Sonuç: ESC sonrası emilebilir nazal paket aracılığıyla steroid kullanımının oldukça güvenli olduğuna ve sineşi ve granülasyon gibi erken postoperatif ESC komplikasyonlarının önlenmesinde etkili olduğunu düşünmekteyiz.