IGUSABDER Sayı 18, Aralık 2022 / IGUSABDER Issue 18, December 2022

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 31
  • Öğe
    Sağlık Kurumlarında Personel Seçme Yöntemlerinin Önemi
    (İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2022) Karalinç, Turgay
    Sağlık kurumları, gelecek planlamalarını sağlıklı bir temele oturtabilmeleri için, doğru stratejiler belirlemeli ve bu yönde doğru kararlar almalıdır. Bunun için ise doğru insan kaynakları planlaması yapılmalı ve doğru insan kaynağı seçimi yapılmalıdır. Personel seçimi bütün işletmeler için büyük önem taşımaktadır. Personel seçiminde en büyük maliyet yanlış personel seçimidir. Yanlış seçilen personel işe alım, eğitim, oryantasyon ve bu süreçteki bütün maliyetlerin ikinci bir defa daha yaşanmasına ve bu süreçteki bütün ekiplerin zaman maliyetlerine tekrar katlanılmasına neden olmaktadır. Küreselleşmenin ve rekabetin hızla arttığı günümüzde işletmeler rekabete ayak uydurabilecek personel istihdamını yapmaları gerekmektedir. Rekabet avantajı sağlayabilecek personel seçimi için personel seçim yöntemleri önem arz etmektedir. İşletmeler doğru personel seçimi ile birlikte doğru stratejiler belirleyebilir ve rekabetin ve küreselleşmenin arttığı piyasa koşullarında rekabet sağlayabilir ve hayatta kalabilirler. İşletmelerde uzmanlaşmış insan kaynakları yönetimi, işletmelerin gelecek stratejilerini etkileyecek ve işletmelerin sistemlerini ve süreçlerini olumlu yönde etkileyecek doğru insan kaynağını temin etmekte önemli bir yere sahiptir. Bu süreç, uzman insan kaynakları yönetiminin öngörüsünü ortaya koyması ile gerçekleşebilmektedir. Bundan dolayı insan kaynakları yönetimi personel seçimi yaparken sadece ihtiyaç olan bir pozisyonun işe alım süreci değil aynı zamanda işletmenin gelecek stratejilerinin belirlenmesinde ve sürdürülebilmesinde önemli rol oynayacak insan kaynağının teminini de sağlamaktadır.
  • Öğe
    Türk İlaç Politikalarına Yönelik Bir Değerlendirme
    (İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2022) Köse, Aslı
    Türk ilaç sektörü bir yönü ile gelir elde etme, diğer bir yönü ile sağlık harcamalarındaki ilaç harcamalarını kontrol etme amacıyla son dönemde yerli üretime odaklanmıştır. Türk ilaç sektörünün “yerli” üretim odaklı stratejisi üretim ile birlikte maliyette uygunluk ve erişilebilirlik olarak sıralanmaktadır. Sektör, teknoloji ve üretim kapasitesi ile ivme yakalasa da yabancı firmalar ile rekabet alanında istenilen hedefe ulaşamamıştır. Bunun nedenleri ilaç fiyatlarında sabit kur düzenlemesi, araştırma-geliştirme faaliyetlerine odaklanılmaması ve üretim merkezi sayısının azlığıdır. Bu çalışmanın amacı 2011-2018 yılları arasındaki ilaç politikalarının yerli üretim, akılcı ilaç kullanımı, elektronik reçete ve ilaç takip sistemi kapsamında değerlendirmektir. Bu çalışmada yerli-ithal ilaç satışları, sağlık harcamalarında ilaç harcama oranları, insan kaynağı olarak eczacı dağılımı, geri ödeme kapsamı ve kapsam dışı ilaç dağılımı, akılcı ilaç kullanımının mevcut durumu, ilaç takip sistemi ve elektronik ilaç uygulamasına yönelik değerlendirmeler yapılacaktır. Çalışma kapsamında Sağlık Bakanlığı istatistik yıllıklarından elde edilen ikincil verilerin değerlendirilmesini kapsayan bir derleme sunulmuştur. Araştırmada ayrıca konu ile ilgili literatür taramasındaki yayınlar ve ilaç sektörü araştırma raporlarından da yararlanılmıştır. Son yıllarda yerli ürün üretimi ve tüketimi desteklense de ithal ilaç gruplarındaki fiyat baskısı ilaç sektöründe istenilen düzeyde etkiyi sağlamamıştır. Benzer durum etkin olmayan akılcı ilaç politikalarının uygulama alanlarında da görülebilir. Dünyada stratejik öneme sahip ilaç sektörünün katma değer yaratabilmesi ve ülke ekonomisine katkı sağlayabilmesi için ilaç sektörünün sürdürülebilirliğine ve sektörler arası entegrasyonu sağlayan sağlık politikalarına ihtiyaç vardır.
  • Öğe
    Düşük veya Yüksek Karbonhidratlı Diyetlerin Beyin, Beyin-Bağırsak Aksı ve Bilişsel İşlevler Üzerine Etkisi
    (İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2022) Ertal, Ezgi; Özkaya, Volkan
    İntestinal mikrobiyota sağlığın korunmasında anahtar bir rol oynamaktadır. Mikrobiyota üzerine önemli etkileri olan beslenme, beyin-bağırsak aksındaki bozuklukları hafifletmek, nöroinflamasyonu ve bilişsel bozulmayı iyileştirmek için büyük önem taşımaktadır. Bağırsak bakterileri, diyetle alınan besin ögelerini kullanarak çeşitli metabolitleri (örn., kısa zincirli yağ asitleri, amino asitler, vitaminler) üretebilme yeteneğine sahiptir. Üretilen bu metabolitler, periferik sinir sistemi, enteroendokrin hücreler ve merkezi sinir sistemine sinyal gönderen immün hücreler aracılığıyla beyin fonksiyonlarını ve bilişsel davranış değişikliğini etkilemektedir. Karbonhidratlar, çoğu durumda intestinal mikrobiyota tarafından substrat olarak kullanılmakta ve fermente edilmektedir. Karbonhidratların bu etkileri kimyasal yapılarına, sindirilmeden kolona ulaşıp ulaşamamalarına ve konağın karbonhidratı enerji kaynağı olarak kullanabilme yeteneğine bağlıdır. Karbonhidratın türü ve miktarı mikrobiyota, beyin bağırsak aksı ve bilişsel işlevlerdeki etkiyi belirleyen ana faktörlerden biridir. Bu derlemede, düşük veya yüksek karbonhidrat içeren diyetlerin beyin-bağırsak aksı ve bilişsel fonksiyonlara olan etkilerinin güncel literatür verileri ışığında değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
  • Öğe
    Eylem Gözlem Terapisi ile Unilateral Serebral Palsili Çocuklarda Üst Ekstremite Fonksiyonelliğinin Geliştirilmesi
    (İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2022) Erturan, Sinem; Burak, Mustafa; Elbasan, Bülent
    Eylem Gözlem Terapisi (EGT) hareketlerin izlenmesi sonrası aynı hareketlerin taklit edilmesi ile merkezi sinir sistemi restorasyonunu destekleyen nörorehabilitasyon temelli bir tedavi yaklaşımıdır. Serebral palsi, parkinson, inme, ortopedik yaralanmalar, alzheimer ve konuşma bozuklukları gibi pek çok hastalıkta, fonksiyonu gerçekleştiren nöral yapıları aktive etmek için nörofizyolojik mekanizmadan yararlanan yeni bir rehabilitasyon yaklaşımı olarak bilinir. Sağlıklı bireylerde ve nörolojik veya ortopedik etkilenimi olan bireylerde yapılan araştırmalar; EGT uygulamasının gözlemcinin motor sisteminde kolaylaştırmayı indüklediği ve eylem-algı eşleştirme mekanizmasını desteklediği bilinir. Bu derleme, Serebral Palsi (SP) tanılı çocuklarda üst ekstremiteye yönelik uygulanan EGT programlarının kullanımı ve etkinliği ile ilgili mevcut bilgileri gözden geçirmek amacıyla planlanmıştır. EGT kullanımının farklı koşullara kolayca adapte edilebilmesi, nöral plasitisiteyi destekleyerek motor öğrenmeyi fasilite etmesi ve ekonomik olması nedeniyle, SP’li çocukların üst ekstremite rehabilitasyonunda kullanımının uygun olduğu; ancak protokol, süre ve uygulama şekli açısından optimal uygulama prensiplerinin belirlenebilmesi için daha detaylı çalışmalara ihtiyaç olduğu düşünülmektedir.
  • Öğe
    Safra Kesesi Adenomyomatozisi Prekanseröz Lezyon mudur? Ki-67 ve P53 Pozitif Ekspresyonunun Normal Safra Kesesi Dokusu ile Karşılaştırılması
    (İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2022) Yardımcı, Veysi Hakan; Ekemen, Süheyla; Barut, Abdullah Yüksel
    Amaç: Safra kesesi adenomyomatozisinin (SKA) kesin patogenezi hala tam olarak açıklanamamıştır, tanı ve tedavisine ilişkin bazı tartışmalar mevcut. Başlangıçta kanser öncesi bir lezyon olarak kabul edilen adenomyomatozis, son zamanlarda yapılan çalışmalarda safra kesesinin sıklıkla kolesistit ve kolelitiazis ile ilişkili iyi huylu bir değişikliği olarak kabul edilmektedir. Bu çalışmada, SKA patogenezini araştırmak için; aynı hastada safra kesesi normal ve adenomyomatozis dokusunda, tümör hücrelerinin proliferatif aktivitesini gösteren biyobelirteç düzeyleri ve neoplastik doku pozitiflik paternini gösteren biyobelirteç düzeylerinin karşılaştırılması amaçlanmıştır. Yöntem: 2019-2020 yılları arasında toplam 750 laparoskopik kolesistektomi uygulanan hastanın patoloji raporları incelenmiş, adenomyomatozis tanısı alan 20 vaka retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Proliferasyon belirteci olarak Ki-67 ve neoplastik aktivite belirteci olarak P53, safra kesesi normal dokusu ile adenomyomatozis dokusunda ayrı ayrı değerlendirilmiştir. Bulgular: Safra kesesi normal ve adenomyomatozis dokusundaki Ki-67 indeksi ortalama değerleri karşılaştırıldığında, istatistiksel olarak anlamlı fark bulundu (p<0,000). Ancak bu iki grup P53 indeksi ortalama değerleri açısından karşılaştırıldığında istatistiksel fark bulunamadı (p=0,062). Sonuç: Çalışmada adenomyomatozis dokularında anlamlı derecede yüksek Ki-67 proliferasyon belirteci düzeyleri tespit edilmesine karşın, safra kesesi kanserinin yaygın P53-pozitiflik paterninin bu dokularda normal dokularla karşılaştırıldığında anlamlı farklar saptanmaması, SKA’nin kanser öncüsü bir lezyon olmayıp, iyi huylu proliferatif bir değişiklik olduğunu destekler görünmektedir.
  • Öğe
    Farklı Şeffaf Plak Materyallerinin Mekanik Özelliklerinin Araştırılması
    (İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2022) Ural Özay, Ayşegül; Marşan, Gülnaz; Aydemir, Bülent
    Amaç: Şeffaf plak tedavisinin başarılı olabilmesi için, plak materyalinin çevre periodontal dokulara zarar vermeden istenilen diş hareketlerini yaptırabilecek yeterli ortodontik kuvveti sağlaması gerekmektedir. Şeffaf plakların malzemesinin mekanik özellikleri üretilen ortodontik kuvvet için kritik bir role sahip olduğu bilinmektedir. Bu çalışmada, farklı şeffaf plak materyallerinin ortodontik kuvveti etkileyebilecek mekanik özelliklerinin değişimlerinin tespiti ve etkilerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Bu çalışmanın sıfır hipotezi, termoplastik malzemelerden elde edilmiş farklı şeffaf plak materyallerinin farklı mekanik özellikler göstermesi sebebiyle CA Pro, GT Flex, Zendura Flex, Zendura, Taglus ve GT Pro plak materyallerinin mekanik özelliklerinin incelenmesidir. Yöntem: Çalışmada 6 farklı şeffaf plak materyalinin (CA Pro, GT Flex, Zendura Flex, Zendura, Taglus, GT Pro) mekanik özelliklerini belirlemek amacıyla ilgili standartlara uygun olarak çekme deneyleri yapılmıştır. Çekme deneyi sonuçlarından materyellerin gerilme uzama eğrilerinin yanında elastisite modülü, çekme dayanımı ve kopma uzaması parametreleri elde edilmiştir. Sonuçlar istastiksel olarak değerlendirilmiş ve materyallerin mekanik özellikleri yorumlanmıştır. Bulgular: Materyal türlerine göre elastisite modülü, çekme dayanımı ve kopma uzaması ölçümleri istatistiksel olarak anlamlı farklılık göstermiştir (p=0,001; p<0,01). Yapılan ikili karşılaştırmalar değerlendirildiğinde en düşük elastisite modülü ve çekme dayanımı değerine Zendura Flex materyalinin sahip olmasının istatistiksel olarak anlamlı olduğu tespit edilmiştir. Sonuç: Çalışmanın sonuçlarına göre çok katmanlı yapıda olan Zendura Flex ve CA Pro materyalleri, en düşük elastisite modülü ve bu sonucu destekleyecek şekilde en düşük çekme dayanımı değerleri göstermiştir. Çalışmanın sonuçları farklı şeffaf plak materyallerinin farklı mekanik özellikler gösterdiğini desteklemiştir. Şeffaf plak tedavisinin başarısını arttırmak amacıyla plak materyalleri mekanik özelliklerinin iyi bilinmesi ile uygun plak materyallerinin belirlenebileceği öngörülmüştür.
  • Öğe
    The Evaluation of Malignancy Rates of Nondiagnostic Cases in Thyroid Fine-Needle Aspirations
    (İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2022) Erdem, Zeynep Betül; Erdoğan Durmuş, Şenay; Barut, Hamit Yücel
    Aim: In this study, it was aimed to investigate the malignancy rates of nondiagnostic (ND) thyroid fineneedle aspiration cytology (FNAC) material by evaluating either the result of the second FNAC or resection/biopsy materials. Method: Among the 1165 thyroid FNAC cases evaluated in the Pathology Department of Başakşehir Çam and Sakura City Hospital within 9 months (October 2020-June 2021), 102 cases (8,7%) diagnosed with ND were included in the study. At the end of the 6-15 months follow-up period after the diagnosis of ND, the results of the second FNAC or resection (thyroidectomy, lobectomy)/biopsy of the cases were evaluated. Diameter and sonographic features of thyroid nodules (solid, cystic, mixed) were also noted. Results: 49% of the cases (n:50) had a second FNAC. Resection/biopsy was performed in only 12 (11,8%) cases. Of these 62 cases, 39 were diagnosed by second FNAC and 7 by resection/biopsy as benign (74,1%), and 5 cases were diagnosed as malignant by resection/biopsy. 7 cases were diagnosed as nondiagnostic again after the second FNAC. Final diagnosis (by resection) of the case whose second FNAC result was reported as suspicious for malignancy was papillary microcarcinoma. This case was included in the group ‘diagnosed as malignant only by resection/biopsy. In other words, malignancy was detected in 5 of 62 patients who underwent a second FNAC or resection/biopsy. The risk of malignancy was found to be 8% in the patient population included in the study with the diagnosis of ND. Conclusion: A low rate of NE results were found in this ultrasound-guided thyroid series (8,7%). After the second FNAC or resection, malignancy rates was found to be 8%. Although this result is compatible with the results of some studies, it is considerably lower than others. It would be appropriate to follow up on ND nodules with their clinical/sonographic features. Additional studies with large series will be more helpful in determining the malignancy rates of the ND group.
  • Öğe
    Evaluation of Spleen Stiffness Using Point Shear Wave Elastography in Healthy Individuals
    (İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2022) Özdemir, Sevim; Selçuk Can, Tuba; Yılmaz, Behice Kaniye; Türkay, Rüştü
    Aim: Sonoelastography is a non-invasive imaging method used to evaluate the mechanical properties of any tissue. The clinical value of method, the usage of which is increasingly prevailing, is gradually increasing and on account of having newly entered the application field, it is becoming a potential in the research area. Shear wave (SW) propagates faster in stiffer and lower elastic tissues. Studies on liver fibrosis musculoskeletal, breast, prostate, testis, and thyroid nodules accept this principle. In this study, aimed to determine the average values using the point shear wave elastography (pSWE) technique in normal healthy individuals and to determine the relationship of these values with age, gender, body mass index (BMI), and the spleen dimensions. Method: In 2019, patients who had visited the internal medicine service and those who have been directed to this clinics for grayscale ultrasound (US) for various reasons are voluntarily included in the study. The research was carried out consecutively on the same day by two specialist doctors who had 10 and 15 years of experience in ultrasonography and 3-year experience in elastography. Results: 39 (39%) of the 100 patients who participated in the study were men, and 61 (61%) were women. And the ages varied between 32-75 years (y) (54,5±9,5). The average spleen stiffness was found to be 89,2±43,3 kilopascal (kPa) (14,2-152,3) by the first observer and 89,4±41,1 kPa (14,4-151,1) by the second observer. Conclusion: To facilitate the common clinical usage and to evaluate the change in the stiffness of the spleen in different patients, first of all, it is required to determine the normal values of the stiffness of the spleen in healthy individuals using sonoelastography. In this study, the average spleen parenchyma stiffness was detected as higher than in previous studies. The values obtained in this study can be used to function as a comparison to determine the spleen stiffness. They can be used as referential to examine the different spleen pathologies in the clinical environments that use Esaote myLab device and pSWE method.
  • Öğe
    COVID-19 Pandemi Sürecinde Toplum Sağlığına Yönelik Sosyal Medya Platformlarında Paylaşılan Egzersiz İçerikli Videoların İncelenmesi
    (İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2022) Çelik, Aslı; Eroğlu, Havva Sümeyye; Çetinkaya, Levent; Keser, İlke
    Amaç: COVID-19 döneminde toplumu bilgilendirmek için sosyal medya platformlarında paylaşılan egzersiz içerikli videoları incelemek amaçlanmıştır. Yöntem: COVID-19 pandemisinin gündeme geldiği Ocak 2020 – Aralık 2020 tarihleri arasında, sosyal medya platformlarında yayınlanan videolara ulaşmak için gelişmiş arama motorunda Türkçe dilinde ulaşılabilen egzersiz içerikli videolar analiz edilmiştir. Toplam 110 adet videoya ulaşılmış, yapılan değerlendirmeler sonucunda videolara ulaşmak için kullanılan anahtar kelimelere uygun içerikte, belirtilen tarihler arasında ve egzersize yönelik bilgi içermesine uygunluk gösteren 33 video çalışmaya dâhil edilmiştir. Bulgular: Videoların ortalama süresi 6,29±3,91 dakikadır. Videolar egzersiz (n=33, %100) ve fiziksel aktivite (n=4; %12,12) konularını içermektedir. Videoların %78,79’u bir kurum ve %21,21’i bir kişi tarafından paylaşılmıştır. İncelenen videoların %45,45’i fizyoterapist; %27,27’si beden eğitimi uzmanı; %21,21’i hekim; %3,03’ü hemşire meslek mensupları tarafından yayınlanmış ve %3,03’i mesleğini belirtmemiştir. Videonun hedef kitlesi %60,60’ında toplum; %24,24’ünde 65 yaş üstü bireyler; %12,12’sinde özel bir tanıya sahip bireyler ve %6,06’sında çocuklardır. Videolarda egzersizlerin %45,45’inde sıklık, %33,33’ünde süre; %12,12’sinde durasyon gibi parametrelerden bahsedilmiş, videoların hiçbirinde egzersiz şiddetine yönelik bilgi verilmemiştir. Videoların %48,48’inde egzersizin parametrelerinin hiçbirinden bahsedilmemiştir. Dahil edilen videoların sadece %75,76’inde egzersizler uygulamalı olarak gösterilmiş; %21,21’inde dikkat edilmesi gereken koşullar açıklanmış; %6,06’sında güvenlik tedbirlerine uyulmuştur. Video çekimlerinde %75,76’sında ortam koşullarına; %72,73’ünde forma/önlük giyimine; %66,67’sinde profesyonel çekim yapılmasına; %48,48’inde ses kalitesine ve %45,45’inde aydınlatma koşulların özen gösterildiği belirlenmiştir. Sonuç: Sosyal medya platformları kullanılarak yapılan toplum sağlığına yönelik programlar geniş kitlelere ulaşması nedeni ile büyük sorumluluk gerektiren uygulamalardır. Bu yönüyle egzersizin parametreleri, uygulama prensipleri ve hedef kitlenin özelliklerine yönelik eğitime sahip olan meslek grupları tarafından yapılması halkın doğru bir şekilde bilinçlendirilmesini sağlayacaktır.
  • Öğe
    Acute Effect of Unilateral Muscle Training Supported with Visual Feedback on Contralateral Muscle Strength and Joint Position Sense
    (İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2022) Denizoğlu Külli, Hilal; Alpay, Kübra; Durgut, Elif; Temizel, Ayşenur
    Aim: Unilateral exercise training is an effective and useful technique, especially in immobilization and neurological conditions, but the effect of unilateral muscle exercise training on muscle strength is modest. Therefore, the aim of this study is to detect the acute concomitant effect of mirror therapy and unilateral exercise training on muscle strength and joint position sense in healthy adults. Method: Thirty-one participants were randomly enrolled in two groups the mirror (n=16) and control groups (n=15). Hand grip (HG), pinch grip (PG) strengths, and joint position sense (JPS) of the wrist were assessed in both hands before and after a single exercise session which include 300 repetitive ball squeezing exercises by right (exercised) hand for all groups. The participants in the mirror group were asked to watch the mirror to see the reflection of their exercised hands, the control group only watched their exercised and unexercised hands without any visual feedback support during the exercise session. Repeated Measure ANOVA and Mixed ANOVA tests were performed to analyze in- and between-group differences. Results: The statistically significant differences were determined in unexercised hand HG and PG strength in the mirror group (F=10,105; p=0,006, ?p2=0,403; F=5,341; p=0,035; ?p2=0,263, respectively). However, any group×time interaction was found in JPS, HG, or PG tests (p<0;05). Additionally, no difference was shown in JPS in-group comparisons (p<0;05). Conclusion: The result of the study suggested that unilateral exercise training should apply concomitant with visual feedback. Further studies are needed to compare the effect of different sensory feedbacks on unilateral exercise training.
  • Öğe
    COVID-19 Salgınında Sağlık Personelinin Beslenme Alışkanlıklarındaki Değişikliklerin Değerlendirilmesi
    (İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2022) Erzurum Alim, Nural; Türk, Öykü Peren; Türkmen, Rana Betül; Yumurt, Gizem; Çapçı, Haticenur; Taşar, Hüseyin; Alma, Berk Kaan
    Amaç: Bu çalışma COVID-19 salgını sürecinde çalışan sağlık personelinin beslenme alışkanlıklarındaki değişiklikleri değerlendirmek amacıyla yapılmıştır. Yöntem: Çalışmaya Ankara ilinde çalışan, çalışmaya katılmayı kabul eden, soruları eksiksiz yanıtlayan 200 sağlık personeli dâhil edilmiştir. Çalışmada bireylerin sosyo demografik özellikleri, genel sağlık durumları, beslenme alışkanlıkları ve antropometrik ölçümleri sorgulanmıştır. İstatistiksel analizler SPSS adlı paket program kullanılarak yapılmıştır. Bulgular: Bireylerin %84,5’i kadın, %15,5’i erkektir. Çalışmaya katılan erkeklerin yaş ortalaması 29,68±6,75 yıl, kadınların ise 31,31±8,95 yıldır. Erkeklerde Beden Kütle İndeksi (BKİ kg/m2) ortalaması 25,60±3,00kg/m2 ; kadınlarda 23,03±3,40’kg/m2 ’dir. Bireylerin %56,5’inin günlük ana öğün tüketimi üç öğündür. Stres durumunda, erkeklerin %54,8’inin, kadınların %61,5’inin yemek tüketiminin azaldığı belirlenmiştir. Bireylerin %19,5’i bitkisel ürün kullanmaktadır. En sık kullanılan ürünlerin, D vitamini (%40,4) ile C vitamini (%26,6) olduğu belirlenmiştir. COVID-19 pandemisinde bireylerin gece yeme ve dışarıdan yemek yeme alışkanlığının sırasıyla %51,0 ve %56,5 oranında arttığı saptanmıştır. Sonuç: Pandemi döneminde bireylerin yeterli ve dengeli beslenmelerinin sağlanması ve bağışıklık sistemi normal fonksiyonlarını sürdürebilmesi için sağlıklı beslenme farkındalığının artırılması gerekmektedir. Pandemi döneminin beslenme alışkanlıklarındaki etkileri hakkında daha fazla çalışmaya ihtiyaç duyulmaktadır.
  • Öğe
    Pandemik Yas Ölçeği (PGS) Türkçe Geçerlik ve Güvenirlik Çalışması
    (İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2022) Kurt, Mehmet Emin; Biçer, İsmail; Çakmak, Cuma
    Amaç: Covid-19 nedeniyle kayıp yaşayan bireyler yas sürecine girmektedir. Yasın yarattığı psikolojik etkiden kurtulamamak, işlevsiz yasın ortaya çıkmasına neden olur. Bu çalışmanın amacı, ilişkili olası işlevsel olmayan yas vakalarını belirlemeye yönelik kısa bir ruh sağlığı taraması olan "Pandemik Yas Ölçeği (PGS)"nin Türkçe geçerlilik ve güvenilirlik analizini yapmaktır. Yöntem: Pandemik Yas Ölçeği yapı geçerliliği için Açımlayıcı Faktör Analizi (AFA) yürütülmüştür. Bu çalışma için Doğrulayıcı Faktör Analizi (DFA) sonuçları, AMOS 26 Paket Programı ile elde edilmiştir. AFA sonucunda elde edilen modele Maksimum Olabilirlik Metodu (ML) ile DFA yapılmıştır. Bulgular: Açımlayıcı Faktör Analizi sonuçlarına göre; Lee ve Neimeyer tarafında geliştirilen Pandemik Yas Ölçeği yapısı ile bu çalışma ile elde edilen yapı benzerlik göstermiştir. Ölçek maddelerine ilişkin faktör yüklerinin 0,720 ile 0,826 arasında değiştiği görülmektedir. Doğrulayıcı Faktör Analizi sonuçlarına göre uyum iyiliği değerlerinden RMSEA=0,046; GFI=0,994; AGFI=0,977; CFI=0,995; NFI=0,992; TLI=0,989; IFI=0,995 olarak tespit edilmiştir. Modelle ilgili uyum değerlerinin tek faktörlü yapıda iyi uyum gösterdiği görülmüştür. Sonuç: Elde edilen sonuçlar, Türk toplumunun PGS’nin bir pandemi sırasında klinik çalışmalarda ve uygulamalarda kullanılabilecek geçerli ve güvenilir bir tarama aracı olduğunu göstermektedir.
  • Öğe
    Çocukluk Dönemi Travmalarının Yetişkinlik Dönemi Tutum ve Davranışlarını Belirlemeye İlişkin Ölçek Geliştirme Çalışması: Çok Boyutlu Travma Ölçeği
    (İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2022) Güler, Kahraman; Ağırman, Murat Nuri
    Amaç: Bu çalışmanın amacı bireylerin travmalarını ve travma sonrası belirtilerini belirleyen, DSM-5 ile uyumlu, geçerli ve güvenilir Çok Boyutlu Travma Ölçeği’nin geliştirilmesi ve bu ölçeğin psikometrik özelliklerinin incelenmesi amaçlanmaktadır. Yöntem: Çalışmanın örneklem grubu 18 yaş ve üzeri 1054 bireyden (843 kadın 211 erkek) oluşmaktadır. Veriler, demografik bilgi formu, Çocukluk Çağı Travmaları Ölçeği, Travma Sonrası Stres Bozukluğu Kontrol Listesi - Sivil Versiyon, Bilişsel Duygu Düzenleme Ölçeği, Stresle Başa Çıkma Tarzları Ölçeği ve Çok Boyutlu Travma Ölçeği kullanılarak toplanmıştır. Çok Boyutlu Travma Ölçeği’nin (ÇBTÖ) geçerliliğine ve güvenilirliğini dair gerekli analizler uygulanmıştır. Ölçek geliştirme basamakları titizlikle takip edilerek ölçüm aracının yapı geçerliliğini desteklemek amacıyla sırasıyla Açımlayıcı Faktör Analizi ve Doğrulayıcı Faktör Analizi uygulanmıştır. Bulgular: Elde edilen bulgular neticesinde ÇBTÖ’de yer alan ilk ölçek olan Çocukluk Çağı Travmaları Ölçeği’nde (ÇÇTÖ) 31 madde ve 6 alt boyuttan (duygusal ihmal/istismar, fiziksel istismar, fiziksel ihmal, cinsel istismar, ikincil travma ve diğer travmalar); ve ÇÇTÖ’de bulunan ikinci ölçek olan Travma Sonrası Belirtiler Ölçeği’nde (TSBÖ) 26 madde ve 6 alt boyuttan (kaçınma, yineleme, aşırı tepki, bilişsel bozulma, işlevsel bozulma ve çözülme belirtileri) oluşan toplamda 57 madde ve 12 alt boyutluk bir ölçüm aracı geliştirilmiştir. ÇÇTÖ için açıklanan toplam varyans %62,58 olarak bulunurken, cranbach alpha güvenilirlik katsayısı 0,87 olarak elde edilmiştir. TSBÖ için açıklanan toplam varyans %67,19 olarak saptanmış olup, cranbach alpha güvenilirlik katsayısı 0,94 olarak bulunmuştur. Alt boyutların güvenilirlik değerleri 0,50 – 0,91 arasında değişiklik göstermektedir. Ölçekte gerekli metotlar ile her alt boyuttan ayrı ayrı kesme puanı belirlenmiştir. Sonuç: 57 madde ve 12 alt boyuttan oluşan 5’li likert şeklinde tasarlanan, yüksek düzeyde geçerliliğe ve güvenilirliğe sahip “Çok Boyutlu Travma Ölçeği (ÇBTÖ)” literatüre kazandırılmıştır.
  • Öğe
    20-55 Yaş Arası Kadınların Beden Algılarının Değerlendirilmesi
    (İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2022) Ergün, Can; Meral Koç, Bilge; Kaleoğlu, Selin
    Amaç: Beden algısı, algılanan ile sahip olunan vücut ağırlığı arasındaki uyum olup beden algısındaki bozulmalar duygu durum bozukluğu, depresyon, yeme bozuklukları, obezite, aşırı artmış fiziksel aktivite gibi olumsuz durumlara zemin oluşturmaktadır. Çalışmanın amacı 20-55 yaş arası kadınların beden algısının ve beden memnuniyetinin değerlendirilmesidir. Yöntem: Çalışmaya 20-55 yaşları arasında 236 kadın katılmıştır. Çalışmada katılımcılardan antropometrik ölçümler, sosyodemografik özellikler ve obeziteye dair bilgi düzeyinin belirlenmesine yönelik bilgiler alınmıştır. Beden algılarının saptanması için belirli Beden Kütle İndeksi (BKİ) değerlerine sahip 1’den 6’ya kadar sıralanmış kimliksiz silüetler katılımcılar tarafından kişilik, sağlık, sosyal özelliklerine göre değerlendirilmiştir. Bulgular: Araştırmaya katılan kadınların %65,3’ünde beden ağırlığı memnuniyetsizliği olduğu; memnun olmayanların %92,2’sinin ise ağırlık kaybetmek istedikleri gözlemlenmiştir. Katılımcılar düşük BKİ’ye sahip silüetleri kişilik, sosyal, sağlık yönünden daha olumlu özellikler ile eşleştirmiştir. Beden memnuniyetsizliğinin ve bozuk beden ağırlığı algısının artan BKİ, yaş, kronik hastalık durumu ile anlamlı bir biçimde ilişkili olduğu; eğitim düzeyi, meslek grubu, fiziksel aktivite düzeyi, obeziteye dair bilgi düzeyi ile anlamlı bir ilişkisi olmadığı saptanmıştır. Sonuç: Kadınların çoğunda bozuk beden algısı olduğu daha ince bir vücut görünümünü idealleştirdikleri, hafif şişman silüetleri obez olarak niteledikleri tespit edilmiştir.
  • Öğe
    Hemşirelik Öğrencilerinde Duygusal Zekâ, Eleştirel Düşünme ve Klinik Karar Verme Düzeylerinin İncelenmesi
    (İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2022) Şen, Sevim; Arslan Özkan, Hediye; Avşar, Emir; Afacan Karaman, Sibel
    Amaç: Bu araştırma, hemşirelik öğrencilerinde duygusal zekânın eleştirel düşünme ve klinik karar verme düzeyleri ile ilişkisini belirlemek amacıyla kesitsel, tanımlayıcı ve ilişki arayıcı olarak yapılmıştır. Yöntem: Araştırma, Ocak-Şubat 2020’de yüz yüze ortamda gerçekleştirilmiştir. Bir Vakıf Üniversitesi Hemşirelik bölümünde okuyan ve araştırmaya katılmayı kabul eden 187 öğrenci çalışmanın örneklemini oluşturmuştur. Veriler, araştırmacılar tarafından oluşturulan Bilgi Formu, Schutte Duygusal Zekâ Ölçeği, Kaliforniya Eleştirel Düşünme Eğilimi Ölçeği ve Hemşirelikte Klinik Karar Verme Ölçeği kullanılarak toplanmıştır. Veriler; tanımlayıcı istatistiksel yöntemler, bağımsız gruplarda t testi, Anova testi ve Pearson korelasyon testi kullanılarak değerlendirilmiştir. Bulgular: Araştırmaya katılan öğrencilerin %91,4'ü kadın, %8,6'sı erkek ve yaş ortalaması 20,93±1,26’dır. Katılımcıların ölçek toplam puan ortalamaları sırasıyla duygusal zekâ 142,76±18,18 eleştirel düşünme 195,21±26,15 ve klinik karar verme 96,60±19,94’tür. Katılımcıların duygusal zeka toplam puanı ile eleştirel düşünme eğilimi alt boyutları olan analitik olmak (r=0,278), açık fikirlilik (r=0,386), meraklılık (r=0,293), kendine güven (r=0,293), doğruyu arama (r=0,275), sistematiklik (r=0,329), klinik karar verme toplam puanı (r=0,728) ve alt boyutları olan seçenek ve fikirleri araştırmak (r=0,732), amaçları ve değerleri soruşturmak (r=0,544), sonuçları değerlendirmek (r=0,676), bilgiyi araştırmak ve yeni bilgiyi tarafsız olarak benimsemek (r=588) puanları arasında pozitif bir korelasyon tespit edilmiştir (p<0,05). Sonuç: Araştırma bulguları, öğrencilerin akademik yılı arttıkça duygusal zekâ puan ortalamalarının arttığını, eleştirel düşünme puanlarının ortalamanın üzerinde olduğunu ve ancak klinik karar verme puanlarının ortalamanın altında olduğunu göstermiştir. Hemşirelik öğrencilerinde duygusal zekâ gelişiminin sağlanması, aynı zamanda temel yeterlilikler olan eleştirel düşünme ve klinik karar verme becerilerinin arttırılmasına katkı sağlayabileceği düşünülmektedir. Bu nedenle duygusal zekâyı geliştirmek için öğretim yöntem ve tekniklerinin kullanılması önerilir.
  • Öğe
    Gender Differences in Students' Attitudes Towards Violence Against Women
    (İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2022) Ulaş Karaahmetoğlu, Gülşen; Şimşek Çetinkaya, Şahika
    Aim: This study was conducted as a descriptive study with the aim of determining the views and attitudes of university students about domestic violence against women. Method: The research was carried out between May and June 2018. The population of the research consisted of students studying at faculties and colleges within a university, and the sample consisted of 2453 students who agreed to participate in the study. The first part of the questionnaire, which was prepared by the researchers as a result of the literature review, consists of questions containing information about the introductory characteristics of the students; The second part consists of 34 questions about attitudes towards violence against women. Chi-square test was applied to examine the relationship between the variables. Results: Considering the results obtained from the findings, it was determined that there was a significant difference between the attitudes of female and male students towards economic, sexual, verbal, and physical violence against women (p<0,05). While women exhibited a more egalitarian attitude towards gender equality, male students displayed a traditional attitude. It was stated by 77,9% of the students that they did not experience violence from their families and 79,5% of them stated that they did not witness violence between their families. Conclusion: Knowing the attitudes of university students towards violence against women can contribute to the development of violence against women policies.
  • Öğe
    Nursing Students’ Applications, Knowledge Needs, Self-Efficacy During COVID-19: A Descriptive Study
    (İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2022) Burucu, Rukiye; Durmaz, Melike
    Aim: Nursing students are also a health educator. During the COVID-19 process, nursing students both provided health education to individuals in need in their environment and implemented protective measures themselves. The aim of this study was to determine nursing students' self-efficacy, basic knowledge, and protective measures they applied during the COVID-19 outbreak. Method: This was a descriptive study. Ethics committee approval was obtained for the study. Data were collected interactively. The sample consisted of 672 voluntary nursing students 18 years of age from the universities in Turkey. Data were made using Statistical Package for Social Sciences (SPSS, v 21.0); KruskalWallis and Mann Whitney-U tests, and Spearman’s correlation were used. "STROBE" checklist has been followed. Results: Gender had an effect on self-efficacy. Income level, place of residence, and self-efficacy had an effect on the number of in-house preventive measures. Regarding COVID-19 protection measures; girls, those living in rural areas and those with low income were found to be disadvantaged. Conclusion: Nursing students may need to be supported to feel competent. It may be recommended to educate disadvantaged groups as a priority in preventing the spread of the epidemic. In addition, nursing students can take part in the health education of the community. The findings of this study emphasize the importance of improving nursing education. Nursing students can guide society in public education.
  • Öğe
    Özel Eğitim Öncesinde ve Sürecinde İşitme Cihazı veya Koklear İmplant Uygulanan Çocukların Deneyimleri
    (İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2022) Çakıcı, Songül; Zeren, Selva; Gümüş, Nebi Mustafa
    Amaç: Bu çalışmada özel eğitim öncesinde ve sürecinde dil gelişimi, psikososyal, duygusal ve davranışsal problemlerin erken fark edilerek önlenmesi için yöntem geliştirmek amaçlanmıştır. Yöntem: Çalışmaya İstanbul metropolünde bulunan işitme cihazları satış merkezi ve özel rehabilitasyon merkezlerine kayıtlı, işitme engeli dışında ek engeli olmayan, işitme cihazı veya koklear implant kullanan, 18 yaş altında, 19 işitme cihazı, 25 koklear implant, 6 hem işitme cihazı hem koklear implant kullanan 50 işitme kayıplı çocuk (29 kadın, 21 erkek) katılmıştır. Çocukların özel eğitime başlamadan önce ve sonra dil gelişimi ve yaşadıkları ruhsal ve davranışsal sorunları belirlemek amacıyla 16 sorudan oluşan bir veri toplama aracı oluşturulmuş, hazırlanan ölçekte üçlü Likert Skala kullanılmıştır. Sonuçların değerlendirilmesinde Mcnemar Bowker testi kullanılmıştır. Sonuçlar p<0,05 olması durumunda anlamlı kabul edilmiştir. Bulgular: Çalışma sonucunda işitme engelli bireylerin aldıkları özel eğitimin; öfke nöbeti, takıntı eğilimi, saldırganlık, uyku bozukluğu, iştah sorunu, dikkat eksikliği, üzüntü ve sevinçlerini paylaşmaları, kalabalık ortama uyum sağlamaları üzerinde bir etkisi olmadığı görülmüştür. Çalışma grubunda 1-3 yıl eğitim aldıktan sonra gerginlik, hırçınlık, insanlarla konuşma, arkadaş edinme, sosyal faaliyetlere katılmada anlamlı fark ortaya çıkmaktadır. İşitme cihazı veya koklear implant uygulandıktan hemen sonra alınan özel eğitimin ilk yılında duygu ve düşüncelerini ifade etme, açık ve anlaşılır konuşmada anlamlı fark izlenmiştir. Sonuç: Araştırma sonucunda işitme kaybının dil gelişimi ve beraberinde getirdiği tüm olumsuz etkileri en az seviyeye indirmek için, erken müdahale ve erken tanılamanın sonrasında işitme kaybına uygun cihazlanma ile beraber çocuğun bireysel ihtiyaçlarına uygun bir eğitim programına hemen başlanması önem kazanmaktadır.
  • Öğe
    Serebral Palsili Çocuklarda Beslenme Alışkanlıkları ve Sorunları: Kesitsel Bir Çalışma
    (İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2022) Hızlı Güldemir, Hilal; Pehlivan, Merve
    Amaç: Serebral Palsi’li (SP) çocuklarda beslenme sorunları yetersiz ve dengesiz beslenmeye neden olmanın yanı sıra günlük yaşamı ve psikososyal gelişimi de olumsuz etkileyebilmektedir. Bu çalışmanın amacı; özel bir kliniğe başvuran SP tanısı almış 6-14 yaş aralığındaki çocukların beslenme alışkanlıklarını değerlendirmek ve yaşadıkları beslenme sorunlarını saptamaktır. Yöntem: Çalışma, literatür taranarak hazırlanan anket formu kullanılarak 50 SP tanılı çocuk ile gerçekleştirilmiştir. Anket formunda tanımlayıcı bilgilerin yanı sıra çocuğun beslenmesine ayrılan süre (dk), tüketilen ara öğün ve ana öğün sayısı, tüketilen su miktarı gibi beslenme alışkanlıklarına yönelik sorular yer almaktadır. Ayrıca çocuklar Kaba Motor Fonksiyon Sınıflandırma Sistemi (KMFSS)’ne göre değerlendirilmiştir. Besin tüketim sıklığı formu ile hangi besinin ne sıklıkla tüketildiği saptanmıştır. Verilerin analizinde SPSS 22.0 Programı kullanılmıştır ve p değeri 0,05 olarak kabul edilmiştir. Bulgular: Hastaların tamamına yakınının SP’ye ek bir hastalığı bulunmakta olup en sık görülen hastalık gastroözofageal reflü (%84,0) olarak saptanmıştır. Oral yoldan normal diyetle beslenen hastaların oranı %18,0; en sık görülen beslenme sorunu yutma güçlüğüdür (%76,0). Çocukların yarısına yakını haftanın 5-6 günü süt ve süt ürünleri (%50,0), yumurta (%46,0) ve sebze (%40,0) tüketmektedir. Çalışmaya katılan SP tanılı çocukların beslenme şekilleri; cinsiyet, yaş grubu ve babanın eğitim durumu ile ilişkili bulunmazken (p>0,05), annenin eğitim durumu ve kaba motor fonksiyon sınıflandırma sistemi ile aralarında anlamlı ilişki saptanmıştır (p<0,05). Sonuç: Serebral palsili çocuklar beslenme yetersizliği açısından risk altında olmaları nedeniyle diyetisyeni de içeren multidisipliner bir ekip tarafından takip edilmeli, beslenme durumları izlenmeli ve aileleri bilgilendirilmelidir.
  • Öğe
    Normal ve Üstün Zekâlı Çocukların Sosyal Uyum ve Beceri Düzeyleri ile Ebeveynlerinin Çocuk Yetiştirme Tutumları Arasındaki İlişki
    (İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2022) Eker Ünal, Tuba; Yıldız, Deniz
    Amaç: Bu çalışma, üstün zekâlı olan çocukların sosyal uyum ve beceri düzeyleri açısından normal zekâlı çocuklardan farklılaşıp farklılaşmadığını ve anne baba tutumlarının sosyal uyum ve beceri düzeylerine etkisini araştırmayı amaçlamaktadır. Yöntem: Araştırmaya 6-10 yaş arasında toplam 90 çocuk ile başlanmış, eksik veya tekrar yanıtlanan ölçekler elenerek, 75 katılımcının sonuçları araştırmaya dâhil edilmiştir. Araştırmada veri toplama aracı olarak Sosyodemografik Veri Formu, Sosyal Uyum ve Beceri Ölçeği (SUBÖ), Aile Hayatı ve Çocuk Yetiştirme Tutum Ölçeği (PARI) ve Wechsler Çocuklar İçin Zekâ Ölçeği-IV (WÇZÖ-IV) kullanılmıştır. Toplanan veriler SPSS paket programı kullanılarak analiz edilmiştir. Bulgular: Katılımcıların SUBÖ’den ve PARI’den aldıkları ortalama puanların zekâ aralıklarına göre anlamlı düzeyde farklılaşmadığı belirlenmiştir (p>0,05). Normal zekâlı katılımcıların ebeveynlerinin PARI demokratik ve eşitlikçi tutum puanları ile katılımcıların SUBÖ ve alt boyutlarından aldıkları puanlar arasında negatif yönde anlamlı ilişki saptanmıştır (p<0,05). Üstün zekâlı çocukların ebeveynlerinin PARI aşırı kontrol ve sıkı disiplin tutumu puanları ile katılımcıların SUBÖ dikkat ve hareketlilik ile sosyal ilişki alt boyut puanları arasında pozitif yönde anlamlı ilişki saptanmıştır (p<0,05). Üstün zekâlı çocukların ebeveynlerinin PARI ev kadınlığının reddi alt boyut puanları ile SUBÖ ve alt boyut puanları arasında pozitif yönde anlamlı bir ilişki saptanmıştır (p<0,05). Sonuç: Çalışma sonuçlarına göre çocukların zekâ seviyesinden bağımsız olarak ebeveynler demokratik tutum sergilediğinde çocukların sosyal uyum ve beceri düzeylerinde artış meydana gelmektedir. Bu kapsamda çocukların sosyal uyum ve becerilerini arttırmak adına anne baba tutumları üzerine yapılacak olan eğitim ve çalışmaların yararlı olabileceği düşünülmektedir.