IGUSABDER Sayı 11, Ağustos 2020 / IGUSABDER Issue 11, August 2020
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe İstanbul Gelişim Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi (IGUSABDER) Sayı 11, Ağustos 2020(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2020) Barut, Abdullah YükselEditörden Merhaba, Bu sayımızda sizlere buruk bir merhaba diyebiliyorum. Yayın Kurulu üyemiz Dr. Öğretim Üyesi N. Ozan TİRYAKİOĞLU’nun en verimli döneminde aramızdan ebediyen ayrılmış olması Üniversitemiz, Yüksekokulumuz, Dergimiz çalışanları olarak hepimizi derinden etkiledi. Bu beklenmedik olay, ışık taşıyan eller değişse de taşınan ışığın ölümsüz olacağı, bireylerin ortaya koydukları eserleri ile yaşayacağı gerçeğini bir kez daha ortaya koydu. Sayın TİRYAKİOĞLU’nu saygı ve rahmetle anıyoruz. Değerli yazarlarımızın Dergimize olan ilgilerinin artması, hakemlerimiz ve Yayın Kurulu’nun işinin artmasına neden olmasına karşın, güncel bilgilerin ve çalışmaların sizlere ulaşmasını sağlamak, tüm ekibimize ayrı bir mutluluk veriyor. Sevgili okurlar, yaşamı çok hızlı koşmayın ve yaşamın bir yarış değil her anının insanlık için çalışılması gereken yolculuk olduğunu unutmayın. Para kazanmaya emek verdiğimiz kadar, öğrenmeye emek vermek, öğrenilen bilgiyi paylaşmaya emek vermek yaşamı daha değerli kılacaktır. 11. sayımızın sizlere ulaşmasında emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Hoşçakalın. Dr. Öğr. Üyesi A. Yüksel BARUT EditörÖğe Metaplastik Ossifikasyon Gösteren Molluscum Contagiosum: Çok Nadir Bir Olgu(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2020) Etem, HülyaMolluscum Contagiosum (MC) sık görülen benign, viral bir hastalıktır. Çoğunlukla deriyi, nadiren mukozal membranları etkiler. Bu hastalık her yaş grubunda görülebilmekle birlikte, daha çok çocuklarda ve daha az olarak seksüel aktif erişkinlerde görülmektedir. MC hastalığında avuç içi ve ayak tabanı hariç vücudun her yerinde genellikle 3-5 mm çapında tek veya çok sayıda, ortasında göbeklenme gösteren papüllerle karakterize lezyonlar görülebilir. Histopatolojik incelemede Henderson-Paterson cisimcikleri olarak da bilinen intrasitoplazmik Molluscum cisimleri görülür. Bu olguda yirmi yedi yaşında kadın hastanın, yüzünde, sol malar bölge üzerinde 0.5 cm boyutunda sivilceye benzeyen lezyon gözlendi. Lezyon ekstirpe edildikten sonra histopatolojik incelemede metaplastik ossifikasyon gösteren MC tanısı konuldu. MC hastalığında metaplastik ossifikasyon çok nadir görüldüğü için bu olgu sunulmuştur.Öğe Yönetici Hemşirelerin Örgüt Kültürünün Oluşumundaki Rolü(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2020) Karatuzla, MelekÖrgüt kültürü bir kurumun var olmasından itibaren oluşan ve şekillenen, bazı durumlar karşısında da değiştirilmek zorunda kalınan yönetim felsefesidir. Bu felsefenin oluşumunda en önemli görev ve sorumluluk kurum yöneticilerindedir. Bu çalışmanın amacı kurumsal bağlılığı artırmada hastanelere özgü kimlik, kültür ve felsefeyi barındıran örgüt kültürünün oluşturulmasında, yönetici hemşirelerin rolünü literatür doğrultusunda incelemektir. Bu bağlamda hemşire, örgüt kültürü, yönetici hemşire ve yönetim anahtar kelimeleri ile tez, makale ve kitaplar taranmıştır. Sonuç olarak, yönetici hemşirelerin hastanenin örgüt kültürünün oluşturulmasında etkin rol almalarının, hemşirelerin motivasyonu, iş doyumu, sunmuş oldukları hizmet ve bakımın niteliği gibi önemli faktörler üzerinde etkili olduğu söylenebilir.Öğe Yaşlılarda Polifarmasi ve Akılcı İlaç Kullanımına Aile Hekimliği Yaklaşımı(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2020) Elkin, NurtenYaşlılık büyüme ve gelişmenin devam ettiği bir ileri yaşam sürecidir. Yaşlılık ve yaşlanma tüm dünya ve ülkemiz için gittikçe önemi artan bir demografik olgudur. Bu nedenle sağlık sorunları önem kazanmaktadır. Yaşlanma ile birlikte organ fonksiyonları azalırken, kronik hastalık sayısında artış olmaktadır. Dolayısıyla bu durum çoklu ilaç kullanımını da beraberinde getirmektedir. Aynı anda en az dört ilacın kullanımı olarak tanımlanan polifarmasi, yaşlının yaşam kalitesini artırmayı hedefleyen geriatrik ve gerontolojik yönetimde güncel çalışma alanlarından birisidir. Yaşlıdaki ilaç tedavisinin de temel amacı, yaşlının akut ve kronik hastalıklarının tedavisi, bağımlılıklarının önlenmesi ya da en aza indirgenmesi ve yaşam kalitesinin maksimum düzeye çıkarılmasıdır. Bu nedenle yaşlı hastaya kullandığı her ilaç tıbbi açıdan gerekli olduğu takdirde ilaç sayısında kısıtlamaya gidilmeksizin tedavi planı uygulanabilir. Zorunlu ilaçların reçete edilmesi ve kullanılması dışında akılcı ilaç kullanımı yaklaşımı benimsenmelidir. Akılcı ilaç kullanımı; bireylerin klinik bulgularına ve bireysel özelliklerine göre uygun ilacı, uygun süre ve dozda en düşük maliyetle ve basit bir kullanım yoluyla kullanabilmelerini sağlamaktır. Çalışmanın amacı; özellikle birinci basamak sağlık hizmetlerinin sunulduğu Aile Sağlığı Merkezlerinde çalışan aile hekimleri ve aile sağlığı elemanlarının; hizmet verdikleri kayıtlı yaşlı nüfusun geriatrik değerlendirmelerini periyodik olarak yapmaları ve bu değerlendirme kapsamında hastanın kronik hastalıkları belirlenerek ve kayıt altına alınarak yaşlıların kullanmaları gereken ilaç tedavilerinde akılcı ilaç kullanım prensiplerine göre hastaya, yakınına ya da bakım veren kişi ya da kuruma gerekli bilgilendirme ve danışmanlıkların yapılması konusunda farkındalık oluşturmaktır.Öğe Sezaryen Sonrası Ağrı ve Hemşirelik Bakımı(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2020) Elmalı Şimşek, Hülya; Ecevit Alpar, ŞuleSezaryen ile doğum doğal doğumun mümkün olmadığı durumlarda hayat kurtarıcı bir girişimdir. Bununla beraber diğer cerrahi operasyonlara benzer olarak birçok riskli durumu, girişim sonrası yaşanabilecek birçok sorunu ve komplikasyonu da beraberinde getirebilmektedir. Sezaryen operasyonu sonrası yaşanabilecek sorunlardan biri olan ağrı postpartum dönemde anneyi sıkıntıya sokmaktadır. Anne günlük yaşam aktivitelerini gerçekleştirememe, kendisinin ve bebeğinin bakımında zorlanma, anne bebek etkileşiminde gecikme gibi birçok sorun yaşayabilmektedir. Bu noktada bireylerle uzun süre birlikte olan hemşirelerin rolü büyüktür. Hemşirelerin ağrı yönetiminde bakım sürecini etkin bir şekilde kullanarak tanılama, farmakolojik ve farmakolojik olmayan ağrı giderme yöntemlerini de hemşirelik girişimlerine dahil ederek uygulamalarda bulunma ve sonuçları değerlendirmeleri önemlidir. Bu derlemede sezaryen sonrası ağrı yönetimin önemi ve ağrı yönetimine yönelik hemşirelik bakım sürecine değinilmiştir.Öğe Konstipasyonun Diyet Tedavisinde Probiyotiklerin Önemi(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2020) Öztürk, Muhsin; Ergene, ErdiKonstipasyon toplumun birçok kesiminde görülen ancak özellikle çocukluk, gebelik ve yaşlılık dönemlerinde daha sık rastlanılan bir semptomdur. Hastalar üzerinde oluşturduğu rahatsızlıklar, iş gücü kaybı, tedavi masrafları ve yaşam kalitesi üzerindeki olumsuz etkisi dikkate alındığında önemli bir sağlık sorunu olduğu ortaya çıkmaktadır. Kronik konstipasyon tedavisinde laksatiflerden önce bir takım yaşam tarzı değişiklikleri ve diyet önerileri klinik pratikte rutin hale gelmiştir. Liften zengin gıdalar ile beslenme, lif takviyelerinin eklenmesi, sıvı alımının arttırılması, düzenli egzersiz ve dışkılamanın geciktirilmemesi bu öneriler arasındadır. Bunların yanı sıra son dönemlerde probiyotiklerin de konstipasyonun tedavisinde yer alabileceğini gösteren çalışmalar yapılmaktadır. Bağırsak mikrobiyotası üzerindeki etkisi ve metabolitleri ile bağırsak hareketliliğinin normalleşmesini sağlayarak konstipasyon semptomlarının iyileşmesine yardımcı olur. Yapılan bu çalışmada konstipasyonun diyet tedavisinde probiyotik kullanımının etkileri ve sonuçları incelenmiştir.Öğe Antosiyanince Zengin Kiraz Grubu Meyvelerin İnsan Sağlığı Üzerine Etkilerini İnceleyen Klinik Çalışmalara Bir Bakış(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2020) Bayram, Hatice Merve; Öztürkcan, S. ArdaAntosiyanince zengin kiraz grubu kırmızı meyveler, düşük kalorili olmalarının yanı sıra lif, C vitamini, polifenoller, karotenoidler ve potasyum gibi bazı mineraller dahil olmak üzere yüksek miktarda biyoaktif bileşene sahiptir ve bu nedenle antioksidan kapasiteleri yüksektir. Türkiye toplam meyve üretiminde dünyada dördüncü, kiraz üretiminde birinci ve vişne üretiminde üçüncü sırada yer almaktadır. Üretimi oldukça yüksek olan ve sağlığı olumlu yönde etkileyerek diyabet, kardiyovasküler hastalıklar, hipertansiyon, obezite ve yağlı karaciğer hastalığı gibi hastalıkların risklerini ve semptomlarını azalttığı düşünülen bu meyvelere olan ilginin ülkemizde arttırılması önemlidir. Bu derlemenin amacı, ülkemizde yetiştiriciliği yüksek ve dünya sıralamasında önemli bir yerde olan, doğada doğal olarak bulunan en güçlü antioksidan bileşik olan antosiyanince zengin kiraz grubundan olan kiraz, vişne ve kızılcık kırmızı meyvelerinin insan sağlığı üzerine etkilerini inceleyen klinik çalışmaları değerlendirmektir. Bu amaçla Dergipark, PubMed ve Google Scholar veri tabanlarında literatür taraması yapılmış ve kiraz grubu kırmızı meyvelerin insan sağlığı üzerine etkinliğini değerlendiren toplam 27 uluslararası klinik çalışma derlemeye dahil edilmiştir. Türkiye’de yapılmış bir klinik çalışmaya rastlanmamıştır. Sonuçlar, kiraz grubu kırmızı meyvelerin antioksidan, anti-inflamatuar, anti diyabetik, hipolipidemik, hipertansiyon ve kardiyovasküler sistemi koruyucu etkileri ve uyku ile ruh hali üzerinde olumlu etkileri olabileceğini göstermektedir fakat etkisi saptanmayan çalışmalarda mevcuttur. Güncel çalışmalar kiraz grubu kırmızı meyvelerin sağlığı olumlu yönde etkileyeceği konusunda oldukça umut verici olsa da kesin mekanizmalarının ve sonuçlarının aydınlatılabilmesi adına insanlar üzerinde yapılacak daha fazla klinik çalışmaya ihtiyaç vardır.Öğe Hemşirelik Öğrencilerinin Mesleğe Yönelik İmaj Algıları ve Etkileyen Faktörlerin Belirlenmesi(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2020) Karaman, Funda; Çakmak, Sultan; Yerebakan, Ayşe NurAmaç: Araştırma, hemşirelik öğrencilerinin mesleki imaj algılarının ve etkileyen faktörlerin belirlenmesi amacıyla tanımlayıcı olarak planlanmıştır. Yöntem: Çalışmanın evrenini, İstanbul ilinde bulunan özel bir üniversitede Sağlık Bilimleri Yüksekokulu’nun hemşirelik bölümünde okuyan tüm öğrenciler (N=350) oluşturmuştur. Araştırmada örneklem seçimi yapılmamış, gönüllü olarak katılmayı kabul eden 196 öğrenci araştırma kapsamına alınmıştır. Araştırma verileri “Kişisel Bilgi Formu” ve “Hemşirelik Mesleğine Yönelik İmaj Ölçeği (HMYİÖ)” kullanılarak elde edilmiştir. Bulgular: Katılımcıların yaş ortalaması 21,28±2,00 yıl (18-29) ve %74’ü kadın olup, ölçeğin toplam puan ortalamasının 140,88±9,46 (min 42-max 210) olduğu bulundu. Ölçeğin alt boyutlarına bakıldığında; mesleki nitelik 43,94±5,42 (min 11-max 55), çalışma koşulları 30,65±2,95 (min 10-max 50), cinsiyet 15,60±3,94 (min 8-max 40), eğitim 19,87±1,88 (min 5-max 25), mesleki statü 18,97±4,68 (min 5-max 25) ve dış görünüm 11,83± 2,96’dır. Ölçek toplam puan ortalaması ile cinsiyet arasında istatistiksel açıdan anlamlılık saptanmış olup kadın öğrencilerin ölçek puan ortalaması erkeklere göre yüksek bulunmuştur (p<0.05). Sonuç: Öğrencilerin hemşirelik mesleğine yönelik olarak orta düzeyde imaj algılarının olduğu belirlendi. Öğrenci hemşirelerin meslek imajını ve mesleğe karşı bakış açılarını daha fazla geliştirmek için eğitim sürecinde profesyonelliğin benimsetilmesi ve mesleki donanımlarının arttırılması sağlanmalıdır.Öğe Hemşirelikte Kuram ve Modele Dayalı Lisansüstü Tez Çalışmalarının İncelenmesi(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2020) Türen, Sevda; Atakoğlu, Rahime; Madenoğlu Kıvanç, Meral; Gül, AsiyeAmaç: Hemşirelik kuram ve modellerine dayalı tasarlanan araştırmalar, hemşirelik bilgi birikimine katkı sağlamakla birlikte hemşirelik uygulamalarını da geliştirir. Bu çalışmanın amacı, ülkemizde hemşirelik alanında kuram ve modele dayalı yapılan lisansüstü tez çalışmalarının nitelik ve niceliğinin incelenmesidir. Yöntem: Çalışmanın örneklemini 2009-2019 yılları arasında Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) veri tabanına yüklenmiş, online tam metnine ulaşılabilen, hemşirelik kuram ve modellerine dayalı tasarlanmış 43 lisansüstü tez (11 yüksek lisans, 32 doktora) çalışması oluşturmuştur. Değerlendirme Fawcett ve Gigliotti’nin kuram/model kullanımında tanımladıkları basamaklar göz önünde bulundurularak yapılmıştır. Bu çalışmaya dâhil edilen tüm araştırmaların etik kurul onayının alınmış olmasına dikkat edilmiştir. Bulgular: Çalışmaların çoğunlukla (%74,4) doktora tez çalışmalarından oluştuğu ve kullanılan modellerin başında sağlık inanç modeli (%25,0) ve adaptasyon modelinin (%22,5) yer aldığı belirlenmiştir. Çalışmaların sıklıkla Halk Sağlığı Hemşireliği (%27,9) alanında yapıldığı görülmüştür. Doktora çalışmalarının %62,5’inde (n=20) kullanılan kuram veya modelin kavram, kuram ve deneysel yapısının belirtilmediği saptanırken; yüksek lisans çalışmalarında bu oran %63,6 (n=7) olarak belirlenmiştir. Altı çalışmada (%14) aynı kuram veya model kullanılarak yapılmış benzer çalışmaların sonuçlarına yer verilmediği, sadece iki doktora çalışmasında (%4,7) kullanılan kuram veya modelin zayıf yönleri ve uygulamasında yaşanan zorlukların açıklandığı saptanmıştır. Sonuç: İncelenen çalışmalarda, hemşirelik araştırmalarında kural ve model kullanımının sınırlı olduğu, kuram ve model kullanımı basamakları doğrultusunda bir standardizasyonun olmadığı belirlenmiştir.Öğe Okul Öncesinde Fotoğrafçılık: Bir Atölye Tasarımı Uygulaması(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2020) Doğan, İbrahim Tarkan; Kavgaoğlu, DeryaAmaç: Araştırmayla, okul öncesi 60-72 aylık çocukların fotoğrafı tanıma ve üretme yetkinliklerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Araştırma, nitel araştırma kapsamındaki eylem araştırması modeliyle gerçekleştirilmiştir. Uygulayıcının aynı zamanda araştırmacı olduğu eylem araştırması modeli tercih edilmiştir. Veri toplama araçları araştırmacı tarafından tasarlanan ihtiyaç analizi görüşme formu ve sınama aracı olarak hazırlanan performans değerlendirme testidir. Araştırmanın veri analizi için betimsel istatistikler kullanılmıştır. Çalışma grubu 2019-2020 eğitim-öğretim yılı güz döneminde özel bir okul öncesi eğitim kurumuna devam eden 60-72 aylık 47 (çocuktan oluşmaktadır. Bulgular: Çocukların %75’i daha önce fotoğraf çektiğini belirtirken, çocukların %66’sı fotoğrafı mobil cihazlarla çektiklerini, %63’ü de mobil cihazlarla daha güzel fotoğraf çekildiğini ifade etmiştir. Çocukların sadece %8’inin aileleri fotoğraf makinesi kullanmaktadır. Çocukların %47’si fotoğrafın çekilme nedenine ilişkin kendi gerekçelerini içeren cevaplar verse de, sadece %2’si fotoğrafın hatırlamak için çekildiğini ifade edebilmiştir. Sonuç: Çocukların fotoğrafı tanıma ve üretme yetkinliğinin geliştirilmesi ihtiyacını karşılamak üzere, eylem planı kapsamında hazırlanan fotoğrafçılık atölye programı uygulanmış ve %87,2 başarı oranına ulaşılmıştır. Bu oran, okul öncesinde fotoğrafçılık atölye çalışmasıyla, çocukların maruz kaldıkları görselleri ve fotoğrafları nitelik bakımından ayırabilme gücünü kazanabildiklerini ve tüketici konumun yanı sıra üretici konuma geçebildiklerini gösterir niteliktedir. Yurt dışındaki örnekleri dikkate alınarak okul öncesinde fotoğraf ve fotoğrafçılık eğitimine ilişkin akademik ve kurum bazlı, teorik ve uygulamalı çalışmaların sayıca artırılmasının okul öncesi eğitimin niteliğinin artırılmasına önemli katkı sağlayacağı düşünülmektedir.Öğe Investigation of the Effects of Kitchen Hygiene Training on Reducing Personnel-Associated Microbial Contamination(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2020) Ay, Murat; Doğan, MuratAim: In this study, it was aimed to determine the effect of kitchen hygiene training given to kitchen personnel in terms of reducing microbial contamination caused by personnel. Method: Before and after kitchen hygiene training, a total of 70 swap samples from the kitchen personnel hands was taken and examined microbiologically (S. aureus, E. coli and coliforms as pathogen bacteria indicator). Results: Before kitchen hygiene training, Escherichia coli (E. coli), coliforms and Staphylococcus aureus (S. aureus) strains developed on personnel hand surface samples. However, E. coli and coliforms did not develop on the samples after training and there was a 65% decrease in the count of S. aureus strains. Conclusion: It has been concluded that kitchen hygiene training has a positive effect on reducing microbial contamination caused by personnel.Öğe Hijyenik Köprü Gövdeleri ile Veneer Köprü Gövdelerinin Gingival Bakteri Plağının Oluşumundaki Etkileri(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2020) Çavuşoğlu, ŞenelAmaç: Yaşam boyunca yenilen ve içilenden kaynaklı ağızda ciddi farklılıklar yaşanır ve talihsiz olarak da diş kayıplarıyla karşı karşıya kalma ihtimalimiz yükselir. Diş çekimi tüm insanlar için psikolojik bir travma olabilirken, tek bir diş eksikliğinin neden olabileceği kötü estetik görüntü bile özgüveni zedelemeye yeter. Dişlerin kolelerini ve çene kemiklerinin alveol kısmını saran, ilk ve sağlam yapılı doku diş etidir. Periodonsiyumun bir kısmını teşkil eden diş eti dokusu, ağız mukozasının dişlere yakın olan bölümünü meydana getirir. Bu çalışmada ise, köprü gövde şekillerinin gingiva ve marginal periodonsiyum tesirlerinin ne olduğuna bakılmıştır. İlk olarak, yan grup dişlerde kullanılacak olan farklı köprü gövdeleri çeşitlerinden, hangisinin ilgili kısma uygun olduğu da, periodonsiyum hijyenine bağlı kalınarak uygulanmıştır. Fakat, bu hususta yapılan kapsamlı literatür çalışmalarında, farklı köprü gövde türlerinin, birbirleriyle periodontal ve histopatolojik açılardan irdelenirken hijyenik gövdeli köprününde incelemelere alınmadığını da tespit edilmiştir. Yöntem: Kavramsal değerlendirme sonucunca ulusal ve uluslararası literatür çerçevesinde değerlendirmeler yapılan çalışmada hastaların ilk randevularında ağız içi ve ağız dışı kontrollerin yanında, tüm ağız radyografileri çekilmiş ve periodontal yönden klinik ve radyolojik incelemeleri yapılmıştır. Çalışmada kontrol grubu ve deney grubu olarak işlem yapılmıştır. Birinci grupta, 10 hastanın sağ alt yarım çene tarafına Veneer gövdeli köprü, sol alt tarafına da hijyenik gövdeli köprü (Massif gövdeli) yapılmıştır. İkinci grupta, toplam 10 hastanın alt sağ yarım çene tarafına hijyenik gövdeli köprü (Massif gövdeli köprü), sol alt tarafına Veneer gövdeli köprü yapılmıştır. İkinci grupta köprü sayısı yirmi olup, tüm hastalara toplam 40 adet köprü yapılmış ve analizler yapılmıştır. Bulgular: Çalışma kapsamında, A. 1. (Sağ Veneer-Sol Hijyenik) 2. (Sağ Hijyenik-Sol Veneer) Grup hastalarının sadece köprülerin Buccal ve Oral yüzeylerinde ortaya çıkan bakteri plaklarının değerlerini ele alarak, bunların Q.H indeksine göre hesaplamalar yapılmıştır. B. 1. (Sağ Veneer-Sol Hijyenik), 2. (Sağ Hijyenik-Sol Veneer) gruptaki hastaların köprülerin buccal yüzeyleri ile oral yüzeylerindeki ortaya çıkan, bakteri plaklarının değerlerini ele alarak bunların Q.H indekslerine göre hesaplamalar yapılmıştır. C- 1. (Sağ Veneer-Sol Hijyenik), 2. Sağ Hijyenik-So l Veneer) gruptaki hastaların kartlarından, alt ve üst yarım çenedeki, köprülerin dışında alt ve üst çenedeki köprülerin dışında alt ve üst çenedeki dişleri kapsayan bölgelerin Q.H değerlerine göre plak indeksi 3-7 ve 30'uncu günler için hesaplanmıştır. Sonuç: Veneer köprülerde, hijyenik köprüyle oranla daha çok plak birikimi olduğu, köprü gövdesinin şekliyle, plak birikimi arasında bir ilişki olduğu tespit edilmiştir. Veneer köprü gövdelerinde yapılan interproksimal yüzeyler, plak birikiminin artış olmasına neden olmaktadırlar. Köprü gövdesinin şekli, konum yeriyle plak birikimi arasında ilişki olduğu, Buccal yüzde, oral yüze oranla, daha fazla plak birikimi olmaktadır.Öğe Ratlarda Deneysel Spinal Kord Hasar Modelinde Genisteinin Nöroprotektif Etkisinin Araştırılması, Diffüz Tensor Görüntüleme ile Değerlendirilmesi(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2020) Öztürk, Gülşah; Silav, Gökalp; İncir, Said; Arslanhan, Ayça; Akçetin, Mustafa Ali; Toktaş, Orkun Zafer; Konya, DenizAmaç: Spinal kord hasarı (SKH), insidansı çok yüksek olmamasına rağmen, bu durumun sonuçları birey, aile ve toplum için son derece önemli sekellerle sonuçlanabilecek bir hastalıktır. Nöral hasar onarımı ile ilgili her geçen gün yeni çalışmalar umut vadetmekle birlikte SKH için kür olabilecek altın standart bir tedavi henüz yoktur. Bu çalışmada ratlarda ağırlık düşürme modeli kullanılarak oluşturulan spinal kord hasarı sonrası tedavi amaçlı verilen; bir tirozinkinaz inhibitörü olan Genistein (GEN) isimli fitoöstrojenin etkisi araştırılmış ve geç dönemde sayılı rat üzerindeki diffüzyon tensör görüntüleme (DTG) ile sonuçları değerlendirilmiştir. Yöntem: Çalışma Marmara Üniversitesi Başıbüyük Nörolojik Bilimler Enstitüsü’nde yapıldı. Çalışmada toplam 28 adet 200-250 gr ağırlığında Sprague-Dawley sıçan randomize olarak 4 eşit gruba bölündü: Grup 1 (n=7 sıçan) kontrol grubu (sadece laminektomi uygulanan), Grup 2 (n=7 sıçan) travma grubu, Grup 3 (n=7 sıçan) travma + dimetil sülfoksid (DMSO) uygulanmış grup, Grup 4 (n=7 sıçan) travma+DMSO+GEN (0,25 mg /kg/rat GEN) uygulanmış grup. Genistein DMSO aracılığıyla çözülebilen bir maddedir. Grup 1’e sadece T10-12 laminektomi uygulandı. Grup 2, 3 ve 4’e T10-12 total laminektomi sonrası ağırlık düşürme modeli kullanılarak spinal kord travması yapıldı. Grup 4’e 7 gün boyunca 0,25 mg/kg/rat GEN uygulandı. Grup 1’den bir, diğer gruplardan 3’er adet toplam 10 adet randomize seçilen ratın spinal kordu postoperatif 28. günde Diffüzyon tensör görüntüleme ile değerlendirildi. Alınan doku örnekleri Hematoksilen-Eosin (HE), Kristal Viole ve Luksol Fast Blue (LFB) ile boyanıp ışık mikroskobunda incelendi. Çalışmada kullanılan tüm ratlar postoperatif 6. saat, 24. saat, 7., 14., 21. ve 28. günlerde lökomotor derelecelendirme skalası (BBB) kullanılarak değerlendirildi. Bulgular: GEN grubunda, diğer travma gruplarına göre fonksiyonel iyileşme puanları daha iyi olmasına rağmen tüm travma grupları arasında anlamlı istatistiksel fark gözlenmemiştir (p>0.05). Travmadan 28 gün sonra alınan görüntü örneklerinde, travma uygulanan gruplarda, lezyon merkezinde fraksiyonel anizotropi (FA) değerlerinin azaldığı gözlenmiştir. Sonuç: Spinal kord travmasında GEN etkinliği, GEN uygulanmış travma grubunda, diğer travma gruplarıyla karşılaştırıldığında nörolojik iyileşmede BBB motor skala sonuçlarına göre artış göstermiş olup istatistiksel olarak anlamlı sonuç elde edilmemiştir. Çalışma, spinal kord travmasında GEN kullanımı için temel bir bilgi düzeyi oluşturmuş olup daha geniş kapsamlı bir çalışmada doz bağımlı araştırma yapılabilir. Yardımcı tanısal araç olarak kullanılan DTG’nin travma sonrası takipte önemli rol alabileceği öngörülmüştür.