Yazar "Bahtiyar, Nurten" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 7 / 7
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe COVID-19’un Etiyopatogenezinde Hemoreolojik Parametrelerin Önemi(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2023) Azmamedova, İnci; Bahtiyar, Nurten; Cinemre, Fatma Behice; Aydemir, Birsen17 Kasım 2019’da Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan COVID-19 hastalığı, 11 Mart 2020 tarihinde Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından küresel salgın olarak ilan edilmiştir. Ağır hastalık tablosuna ve dünya genelinde çok sayıda ölüme neden olan bu virüs, Şiddetli Akut Solunum Sendromu-Koronavirus-2 (SARSCoV-2) olarak adlandırılmıştır. Hastalığa tüm yaş grupları hassas olmakla beraber yaşlı bireyler ile kardiyovasküler hastalık, diyabet, kronik solunum yolu hastalığı veya kanser gibi altta yatan hastalıkları olanlarda ciddi hastalık gelişme olasılığının daha yüksek olduğu gözlenmiştir. SARS-CoV-2 virüsü yüzeyindeki proteinlerden biri olan spike (S) proteini ile alt solunum yolu epitel hücrelerinde bulunan anjiyotensin dönüştürücü enzim- 2 (ACE2) reseptörlerine bağlanarak kendi genomunu hücre sitoplazmasına bırakır ve böylece yeni virüs partiküllerinin sentezini gerçekleştirir. Yapılan çalışmalarda, COVID-19 hastalığında çeşitli hematolojik ve hemoreolojik parametrelerin değiştiği belirtilmiştir. Bu hastalıkta sıklıkla gözlenen bazı hematolojik parametreler lenfopeni, nötrofili ve trombositopenidir. Enflamasyondaki artışa bağlı olarak, trombosit aktivasyonu, endotel disfonksiyonu ve staz nedeniyle hastalarda tromboz oluşumu saptanmıştır. COVID-19 koagülopatisi ile ilgili çalışmalarda, yüksek D-dimer düzeylerinin olduğu görülmüştür. Aynı zamanda artmış fibrinojenin COVID-19 hastalarında eritrosit hiperagregasyonuna neden olduğu ve bunun da kan pıhtılaşmasının gelişmesi ile ilişkili olduğu tespit edilmiştir. Eritrositlerde deformabilite yeteneğinin azalması eritrosit rijiditesinde artış ile sonuçlanmaktadır. COVID-19 hastalığında koagülasyon/fibrinolitik sistemindeki bozulmanın sonucunda, D-dimer, kan viskozitesi, eritrosit agregasyonu ve deformabilitesi gibi hemoreolojik parametrelerin artışı hastalık prognozu ile ilişkili olduğu ileri sürülmüştür. Derlemenin amacı, COVID-19’un etiyopatogenezinde hemoreolojik parametrelerin rollerini değerlendirmektir.Öğe Effect of breast cancer and breast cancer treatment on the blood serum concentrations of trace elements and selenoproteins(POLISH SOCIETY MAGNESIUM RESEARCH, UNIV WARMIA-MAZURY OLSZTYN, PLAC LODZKI 2, OLSZYTN PLS 10-957, POLAND, 2022) Öğüt, Selim; Bahtiyar, Nurten; Mordeniz, Cengiz; Cinemre, Fatma Behice; Aydemir, Birsen; Karaçetin, Didem; Değirmencioğlu, Sevgin; Hacıosmanoğlu, Ebru; Kural, Alev; Kızıler, Ali Rıza; Güneş, Mehmet Emin; Bektaş, MuhammetTrace elements (TEs) playing critical roles in chemical events that occur at the cellular level in the body are necessary for biological processes in human health. The role of TEs and selenoproteins and their relationship with breast cancer (BC) have not been studied thoroughly and therefore remain relatively unknown. Our study aimed to investigate possible changes in the serum selenoproteins (Glutathione Peroxidase 1 (GPX1), Glutathione Peroxidase 6 (GPX6), Selenoprotein F (Sel-F), Selenoprotein H (Sel-H), Selenoprotein S (Sel-S), Selenoprotein V (Sel-V), Selenoprotein M (Sel-M)), and TEs (Se, Zn, Mn, Cu, and Fe) levels, and TEs ratios (Fe/Se, Fe/Zn, Fe/Mn, Cu/Se, Cu/Zn, and Cu/Mn) in patients with BC before and after treatment (surgery, radiotherapy, and chemotherapy), and to evaluate the results in the patient groups with healthy controls. A total of 35 patients with BC and 25 healthy subjects were included in the study. Blood samples were collected from the patient group on the day prior to treatment, and on the day treatment was completed. Serum GPX1, GPX6, Sel- F, Sel-H, and Sel-S levels were decreased in both before and after treatment groups compared to the control. The treatment of BC resulted in increasing the concentration of Sel-V compared to before treatment levels. The treatment of BC resulted in lowering serum Se, Zn, and Fe concentrations compared to before treatment levels. Also, serum Se, Zn, and Fe levels were decreased in both before and after treatment groups compared to the control. The ratios of Cu/Se, Cu/Zn, and Cu/Mn were increased after treatment compared to the values before treatment. Cu/Se and Cu/Zn ratios were increased, but Fe/Mn ratios were decreased after treatment compared to healthy control. This study indicates that changes in serum levels of TEs such as Zn, Mn, Cu, and Se, as well as their ratios and selenoproteins, may be related to the treatments of BC. Further studies are required to clarify the exact specific mechanisms involved in the status of TEs and selenoproteins in therapeutic strategies of BC.Öğe Electromagnetic field exposure and health problems among college students(Effect Publishing Agency ( EPA ), 2021) Serinkan Cinemre, Fatma Behice; Öğüt, Selim; Bahtiyar, Nurten; Cinemre, Deniz Ahmet; Cinemre, Güneş Cihan; Aydemir, BirsenOur aim in this study was to determine both the level of exposure to the electromagnetic radiation of the young population in their living areas and its relationship with their health problems. A questionnaire about the intensity of the electromagnetic field radiation exposure and their health problems was used on 705 college students. Participants were 40.2% male, 59.8% female with a median of 20 (17-41) years old. Some students have been living close to base stations and high voltage lines (30% and 18.7%, respectively). Students had an internet network (82.3%). Mobile phone and computer usage for more than 5 years were 83% and 66%, respectively. 73.1% had electrical/ electronic devices in the bedroom. Exposure time to electrical/electronic systems in 44.7% of students was more than 5 hours per day. Some health problems mentioned were fatigue (75.2%), muscle pain (39%), difficulty in concentration (51.7%), stress (36.4%), eye discomfort (28.5%), light sensitivity (21.3%), and sleep disorder (%40). Chi-square analysis showed a significant relationship between daily electrical/electronic device exposure time and headache frequency, concentration difficulties, fatigue, muscle pain (P<0.01, P<0.05, P<0.001, P<0.01, respectively). The presence of electronic devices in the bedroom showed a statistically significant relationship with a sleep disorder, concentration difficulties, stress, fatigue, dizziness, and tinnitus (P<0.01, P<0.01, P<0.001, P<0.001, P<0.05, and P<0.001, respectively). According to our results, there is considerable exposure to electromagnetic radiation from technological systems in our daily life. Although the long-term effects of electromagnetic radiation exposure in humans are unclear, our findings suggest that electromagnetic radiation may be associated with some health problems.Öğe Gebeliğin Term ve Geç-Term Dönemlerinde Oksidatif Stresin ve Eser Elementlerin Değerlendirilmesi(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2023) Güler Aksoy, Esra; Bahtiyar, Nurten; Karakullukçu Savaş, Gamze; Sevinç Avşar, Leyla; Çoban Kayan, Betül Nur; Akdemir, Nermin; Aydemir, Birsen; Cinemre, Fatma BehiceAmaç: Gebelik, yüksek metabolik turnover (yapım-yıkım) ve doku oksijen kullanımı nedeniyle oksidatif stresin hakim olduğu fizyolojik bir durumdur. Çalışmamızda, gebeliğin term ve geç-term dönemlerinde oksidatif hasar belirteci olan malondialdehit (MDA) ve iskemi-modifiye albümin (IMA) ve bazı eser element düzeylerindeki değişiklikleri araştırmak amaçlandı. Yöntem: Çalışmada, sefalik prezentasyonlu ve anne yaşı 18-40 arasında olan term (n=80) ve geç-term (n=64) dönemlerinde olan toplam 144 tekil gebenin olduğu bireyler değerlendirildi. Serum IMA düzeyleri albumin kobalt bağlama (CAB) testi ve MDA düzeyleri tiyobarbitürik asit reaktif maddeler (TBARS) yöntemi ile ölçüldü. Selenyum (Se), demir (Fe), bakır (Cu), mangan (Mn) ve çinko (Zn) düzeyleri indüktif eşleşmiş plazma optik emisyon spektrofotometresi (ICP-OES, Thermo iCAP-6000) ile ölçüldü. Bulgular: Serum MDA ve IMA düzeylerinin geç-term grupta term grubundan yüksek olduğu, fakat serum Zn, Cu ve Se düzeyleri geç-term gebelerde term gebelere göre daha düşük olduğu bulunmuştur. Fe ve Mn değerlerinde anlamlı bir değişim bulunmamaktadır. Sonuç: Çalışmamızda, gebeliğin geç-term dönemlerinde oksidatif stres belirteçleri olarak IMA ve MDA düzeylerinin yükseldiği yani oksidatif stresin arttığı belirlenmiştir. Bu bulgular, gebeliğin geç-term dönemlerinde bu oksidatif stresin kaynağı ve etkilerinin araştırılmasına ışık tutacak öncül sonuçlardır.Öğe Hastalıkların Fizyopatolojisinde Eritrosit Deformabilitesinin Önemi(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2023) Köse, Fadime; Bahtiyar, Nurten; Cinemre, Fatma Behice; Aydemir, BirsenEritrositler, dokular ile akciğerler arasında oksijen ve karbondioksit alışverişinde rol alan hücrelerdir. Organizmayı enfeksiyona karşı korunmasında, immün adezyonun arttırılmasında, fagositozun güçlendirilmesinde de görev alırlar. Eritrositlerin bu görevlerini yerine getirebilmesi için kanın hemodinamik özelliklerinin korunması gerekmektedir. En önemli özelliklerinden biri olan deformabilite yeteneği, kan akımına karşı direnci en aza indirmeye ve hücre şeklini değişken akış koşullarına adapte edebilmeye katkı sağlamaktadır. Eritrositlerin deformabilite yeteneği, sabit bir membran yüzey alanını korurken, hücre parçalanmasını da engellemektedir. Eritrositlerin deformabilite yeteneğinin azalması sonucu kılcal damarları tıkayarak kan akımını engellemekte ve doku oksijenlenmesini azaltmaktadır. Eritrosit deformabilitesini etkileyen çok sayıda faktör bulunmaktadır. Bazı etkilerin fizyolojik regülasyonu ile eritrosit rijiditesinin reversibl olarak değişmesi olasıdır. Egzersiz esnasında eritrosit rijiditesinde reversibl olarak bir fizyolojik mekanizma sağlanıyorken, patolojik koşulların eritrositlerde eriptoza (eritrositlerde programlanmış ölüme) yol açma olasılığı daha yüksektir. Eritrosit deformabilite yeteneğini ve eriptoz oluşumunu ortamın çeşitli fizikokimyasal özellikleri belirlemektedir. Kan dolaşımındaki çeşitli elementlerin, moleküllerin ve bazı hormon düzeylerinin eritrosit deformabilite yeteneği ve eriptoz oluşumunu etkileyebildiği ileri sürülmektedir. Ayrıca eritrosit membranının dinamik özellikleri sitoplazma içeriğinden de etkilenmektedir. Literatürü incelediğimizde, çok sayıda yapılan çalışmada çeşitli hastalıkların fizyopatolojisinde eritrositlerin deformabilite yeteneğinin azaldığı görülmektedir. Bu derlememizde, hastalıkların fizyopatolojisinde eritrosit deformabilite yeteneğinin önemini açıklamayı amaçlanmaktadır.Öğe Meme Kanserinin Etiyopatogenezinde Bazı Selenoproteinlerin Rolü(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2022) Öğüt, Selim; Değirmencioğlu, Sevgin; Bahtiyar, Nurten; Cinemre, Fatma Behice; Aydemir, Birsen; Karaçetin, Didem; Hacıosmanoğlu, Ebru; Kural, Alev; Güneş, Mehmet Emin; Bektaş, MuhammetAmaç: Meme kanseri, kadınlarda kanser kaynaklı ölümlerde akciğer kanserinden sonra ikinci sırada yer alır. Çeşitli çalışmalarda, selenoproteinlerin kanserogenezin bazı evrelerini baskıladığı ve kanser hücrelerinin çoğalma hızını azalttığı gösterilmiştir. Ancak bu mekanizmalar tam olarak açıklanamamıştır. Kanser tedavisinde radyoterapi, kemoterapiyle birlikte en çok tercih edilen tedavi yöntemlerindendir. Çalışmanın amacı, radyoterapi alan meme kanserli hastaların tedavi öncesi ve sonrası selenoprotein düzeylerindeki değişiklikleri değerlendirerek hastalığın etiyopatogenezine olası etkilerini incelemektir. Yöntem: Çalışmamıza meme kanseri teşhisi konmuş, radyoterapi öncesi ve radyoterapi sonrası örnekleri alınan 35 kadın hasta ile herhangi bir ilaç tedavisi almayan 25 sağlıklı kadın gönüllü dahil edildi. Hasta ve sağlıklı kontrol gruplarını oluşturan bireylerden kan örnekleri alındı. Serum örneklerinde selenoprotein K (Sel-K), selenoprotein W1 (Sel-W1) ve selenoprotein P (Sel-P) düzeyleri ELISA (Enzyme-Linked Immunosorbent Assay) yöntemi ile ölçüldü. İstatistiksel analiz, Wilcoxon ve Mann-Whitney U testleri kullanılarak yapıldı. Hesaplamalar için Statistical Package for the Social Sciences – SPSS 21.0 for Windows (SPSS Inc, Chicago, IL, ABD) kullanıldı. p<0.05, istatistiksel olarak anlamlı bir farkı belirtmek için kabul edildi. Bulgular: Serum Sel-K düzeyleri tedavi öncesi ve kontrol grubu karşılaştırıldığında, tedavi öncesi grupta anlamlı olarak düşük bulundu. Sel- P düzeyleri hem tedavi öncesi hem de tedavi sonrasında kontrol grubu ile karşılaştırıldığında her iki grupta da kontrol grubuna göre düşük bulundu. Sel-W1 düzeylerinde gruplar arasında herhangi bir anlamlılık bulunmadı. Sonuç: Meme kanserinde bazı selenoproteinlerin hastalığın etiyopatogenezinde önemli bir rolü olmakla birlikte daha fazla örneklem grubu ve ileri çalışmalar ile hastalığın progresyonu ve selenoprotein düzeyleri arasındaki ilişkinin araştırılmasına ihtiyaç duyulmaktadır.Öğe Sağlık Hizmetleri Meslek ve Sağlık Bilimleri Yüksekokullarındaki Öğrencilerin Elektromanyetik Alan Maruziyetinin Araştırılması(Sakarya Üniversitesi, 2018) Öğüt, Selim; Sevinç, Leyla; Serinkan Cinemre, Fatma Behice; Cinemre, Hakan; Bahtiyar, Nurten; Küçük Ataman, Buket; Bektaş, Muhammet; Kızıler, Ali Rıza; Aydemir, BirsenAmaç Günümüzde, teknolojik gelişmelerle birlikte elektromanyetik alanlara (EMA) maruziyet oldukça artmıştır. Bunun insan sağlığı üzerindeki etkileri üzerine çeşitli çalışmalar bulunmaktadır. Bu araştırmada amacımız, Sağlık Hizmetleri Meslek ve Sağlık Bilimleri Yüksekokulları öğrencilerinin yaşam alanlarında EMA'lara maruziyeti ve sağlıkları üzerine etkilerini araştırmaktı. ( Sakarya Tıp Dergisi 2018, 8(4):806-812 ) Gereç ve Yöntemler Bu çalışmaya 552 öğrenciye EMA maruziyeti ve bunun sağlık üzerine etkilerini sorgulayan bir anket uygulandı. Bulgular Çalışmaya katılan öğrencilerin %34,2’si erkek, %65,8’i kız ve yaş ortanca değeri 21’idi (min-max: 18-41). Katılımcıların %29’u baz istasyonlarına ve %19,4’ü yüksek voltaj hatlarına yakın oturmaktaydılar. %45,5'i günde 5 saatten fazla elektrik/ elektronik sistemlere maruz kalırken, %72,5’nin yatak odasında elektrikli/ elektronik cihazlar bulundurmaktaydı. %83,9'unun evinde internet ağı, %44’ünün evinde mikrodalga fırın olduğu belirlendi. Katılan öğrencilerin %74,3’ü yorgunluk hissinden şikâyetçi idi ve ki kare analiziyle bu şikayet, günlük elektrikli/ elektronik cihaz maruziyet süresi ile anlamlı bir ilişki gösterdi (x2: 0.332- P<0.016). Aynı şekilde yorgunluk hissi ve göz rahatsızlıklarının (% 27,4), yatak odasında elektronik cihaz bulunması durumuyla istatistiksel anlamlı ilişki gösterdi (x2: 7.630- P<0.006; x2: 11.832- P<0.008, sırasıyla). Diğer bir anlamlı ilişki de günlük bilgisayar kullanımı saat ile koku problemi (% 4) arasında tespit edildi (x2: 11.832- P<0.008). Sonuç Teknolojik sistemlerden yayılan elektromanyetik radyasyonun insanlar üzerindeki uzun vadeli etkisi belirsiz olsa da, bulgular elektromanyetik radyasyonun insanlarda bazı sağlık sorunlarına neden olabileceğini düşündürmektedir. Daha kesin sonuçlar için daha kapsamlı popülasyonlarda bilimsel çalışmalara ihtiyaç vardır.